IQNA

Iqna'nın raporu;

İslamofobi ve Batı'nın savaş çağrıları gölgesinde aşırıcılık sürecindeki artış

13:21 - November 18, 2020
Haber kodu: 3471365
Araştırmalar, bazı Batı toplumlarında aşırılık yanlısı grupların oluşumunun ve kabulünün, bu toplumların İslamofobik politikalarına dayandığını göstermektedir. ABD'nin Orta Doğu'da savaşı kışkırtma politikası da bu aşırılık yanlısı grupların oluşumunda önemli bir rol oynadı.

IQNA’nın raporuna göre, Paris ve Nice, Fransa ve Avusturya'nın başkentinde İslam adına aşırılık yanlısı hareketler ve kişiler tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları gerçekleşti buda akla aşırılık yanlısı ve tekfirci grupların oluşumunun kökleri nerede?  IŞİD gibi terörist grupları neden bazı genç Avrupalılar memnuniyetle karşılıyor? sorusunu akla getirdi .

Amerikan hegemonyası; aşırıcılığın etkeni

Orta Doğu çoğu tekfirci ve aşırılık yanlısı grubun doğum yeri olsa da, bu tür şiddet ve aşırılığın Batı ülkelerinin politika ve programlarında derin köklere sahip olduğu unutulmamalıdır. Güç merkezlilik ve şiddet unsuru, özellikle yirminci yüzyıldan daha sonraki dönemlerde de devam eden sömürge döneminin başından beri Batı'nın İslam dünyası ile etkileşiminde öne çıkan bir özelliği olmuştur.

ABD, Soğuk Savaş ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra dünyadaki siyasi hakimiyetini sürdürmek için yeni düşmanlıklara ihtiyaç duydu. Bu nedenle İslamofobi, Batı kimliğinin oluşturulması ve güçlendirilmesinde önemli bir araç haline geldi. Ancak önemli olan Batı şiddetinin doğrudan İslam dünyasında aşırılığa yol açmasıdır.

Selefilik tarihi ve dinin gerici yorumu, İslam tarihindeki hadis odaklı akımlara kadar uzanır, ancak modern çağda Suudi Arabistan'ın ilkel kabilelerinde Vahhabiliğin ortaya çıkmasına ve ardından İslam dünyasına yayılmasına neden olan sebep, hiç şüphesiz İslam'ın dışında aranmalıdır. Vahhabizm, İslam'ın ilk dönemlerinde Haricilerin fikirlerinden başka bir şey olmadığı gibi, Britanya'nın bu fikri kullanması İslam dünyasında savaşa yol açtı.

Saldırgan  politikaların rolü

Son yıllarda, Sovyet askerinin 1980'de Afganistan'ını işgali ve ABD'nin bu ülkeyle rekabeti, İslam dünyasında aşırılık yanlısı grupların oluşumunda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Batılı stratejistler bu kapasiteyi stratejik çıkarlarına kaydırmak için çok çalıştılar.

Bu nedenle, Afganistan'da Sovyet işgalinin başlamasıyla birlikte ABD, bu ülkeyi başka bir Vietnam'a dönüştürmeye kararlıydı, ancak bu sefer Sovyetler Birliği için. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri Arap-Afgan Mücahidlerini kararlı bir şekilde destekleme politikasını sürdürdü ve onları "özgürlük savaşçıları" olarak adlandırdı.

Aslında Selefi kimliğini ve düşüncesini örgütsel çekirdeğe çeviren şey şüphesiz Batının çıkarlarının bu aşırılık yanlıları ile paylaşılmasıydı. Bu nedenle savaşın sona ermesinden sonra Taliban, Pakistan ve ABD'nin yardımıyla ve Suudi Arabistan'ın finansmanı ile etkili bir askeri güç haline geldi ve Afganistan'da iktidarı ele geçirmeyi başardı. Amerika Birleşik Devletleri ile Taliban arasındaki gizli ilişki, birçok kişinin CIA ve Dışişleri Bakanlığı'nı Taliban'ın vaftiz babası olarak görmesine neden oldu.

Öte yandan Usame bin Ladin, Basra Körfezi Savaşı'nda ABD'nin İslami toprakları işgal etmesine yanıt olarak küresel bir cihad cephesi oluşturma fikrini sürdürdü. Buda Yahudilere ve Haçlılara karşı (El Kaide olarak bilinen) Uluslararası Cihad Cephesinin kurulmasına yol açtı . Sonunda Amerikan düşmanına odaklanılması, El Kaide'nin ABD'nin çıkarlarına karşı terörist saldırılar düzenlemesine yol açtı. 21. yüzyılın başlarındaki en büyük terör operasyonu olan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Dünya Ticaretinin İkiz Kulelerine yapılan saldırı, Batı'nın bu alanı, tüm İslam'ı terörist, cihatçı, radikal ve köktendinci olarak tasvir etmek ve yirminci yüzyıldaki komünizm tehditleri ile yirminci yüzyılın başındaki İslamcılık arasında sözde bir benzerlik yaratmak için kullanmaya yöneltti.

Afganistan ve Irak'ın işgali ABD'nin gündemindeydi, ancak Afganistan'ın işgali cihadçı grupları dağıtarak intihar tehditlerini daha da kötüleştirdi ve Irak'ı işgal etme kararıyla sonuçlandı. Irak'ın işgali, Irak'ta aşırılık yanlılarının yoğunlaşmasına ve intihar bombalamalarının baskın cihad yöntemine dönüştürülmesine de yol açtı.

Aslında, çıplak Amerikan şiddeti aşırılığın ve El Kaide'nin uluslararası ağının yayılmasına yol açtı. Buna karşılık Batı, El Kaide'yi bir tehdit olarak kullandı ve şiddet stratejisini sürdürdü. IŞİD aşırıcılığı aynı zamanda modernitenin ve küreselleşmenin bir ürünüdür ve elbette Batı'nın stratejik çıkarlarıyla uyumlu olması nedeniyle tahakküm sistemi tarafından sahada desteklenmektedir.

Suriye krizinin başlamasıyla birlikte Batı, 1980'lerde olduğu gibi, sözde Selefi cihadçıların kapasitesini bu kez Suriye rejimine karşı direniş cephesini zayıflatmak ve İran'daki İslam Devrimi'ne engel oluşturmak için kullanmaya çalıştı. Bu nedenle, "Ebu Bekir el-Bağdadi" liderliğindeki "Irak Şam İslam Devleti " (IŞİD), yetki alanını Suriye'ye doğru genişletmeye çalıştı ve bu nedenle kendisine IŞİD adını verdi.

IŞİD'in en önemli özelliklerinden biri, gruptaki Avrupalı ​​gençlerin önemli varlığıdır. Bu özellik, tamamen Batı yapısal şiddetinin sembolik boyutuyla bağlantılı olarak ortaya çıkan yeni bir olgudur. Diğer bir deyişle, Vahhabilik, El Kaide ve Taliban'ın yükselişi, fiziksel şiddet ve İslam dünyasındaki stratejik çıkarlarıyla bağlantılıdır. IŞİD'e gelince, Batı'nın fiziksel şiddetinin bir ürünü olsa da, içindeki Avrupalı ​​gençliğin varlığı, Batı egemenliğinin daha kültürel etkilerini yansıtıyor. Bu durum, yerli kimlik inşasını bozarak dünyanın farklı toplumlarında yaygın bir kimlik ve anlam krizi yaratan ve aşırılığa çok iyi bir zemin sağlayan Batı'nın kültürel dayatma ve aşağılama politikasının sonucudur.

Genel olarak, bir yandan Batı'nın, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin İslam ülkelerinde savaşan ve şiddet içeren politikalarının rolü ve diğer yandan şiddet içeren grupların İslami öğretilere yüzeysel ve düşüncesiz bakışı, bazı Müslümanların aşırılığa eğiliminde iki önemli faktördür. El Kaide ve IŞİD gibi gruplar, BAE ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi bölge üstü güçlerin desteğiyle İslam'ın Selefi ve Tekfiri fikirlerinin temellerine dönme sloganıyla Ortadoğu'da huzursuzluk ve şiddet yaratıyor.

IŞİD gençliğin macera duygusunu kullanıyor

Fransız uzman Olivier Roy, ‘’IŞİD ve El Kaide gibi gruplar gençlerin macera ve şiddet duygusu üzerinde çalışıyor ve onlara babalarından daha iyi Müslümanlar olmaları gerektiğini aşılıyor. Bu gruplar gençlerde intihar saldırılarını yaptıktan ve öldürüldükten sonra cennete gidecekleri yanılsamasını yaratıyor.’’ dedi.

Almanya'da aşırılıkçılıkla mücadele için çalışan VPN başkanı Thomas Moke şöyle söyledi: Zihinsel dengesizliği olanların ve zihinsel kriz yaşayanların aşırılık yanlısı gruplara hizmet etmeyi daha kolay bulduklarını biliyoruz. Bu grupların üyelerinden yalnızca liderlerin emirlerine uymaları ve itaat etmeleri beklenir ve yavaş yavaş soru sorma veya düşünme gücünü kaybederler.

Sosyal ağlar, aşırılık yanlılarının propaganda platformu

Bu gruplarla ilgili savaşmayı zorlaştıran bir başka şey de geleneksel anlamda örgütlenmelerine gerek olmamasıdır. Çekirdekleri gizlidir ve yerleri bilinmemektedir. Aslında, sosyal medya onları birbirine bağlamada çok yardımcı oluyor.

VPN örgütünün başkanı, IŞİD'in üstlendiği Viyana saldırısını örnek göstererek " Bu saldırının ve faillerinin belirli bir lideri yok, ancak tasarımları sosyal ağlarda yapılıyor.’’ dedi. Onlara "Hemen şimdi bir şeyler yapmalısın" deniyor. Daha sonra, herhangi biri doğrudan emir vermeden ve onlara belirli bir görev verilmeden, kendileri bir terör saldırısı gerçekleştiriyor. Bu nedenle bazı uzmanlar, WhatsApp ve Telegram gibi sosyal ağlar aracılığıyla terörist grupların cezb edilmesinin mümkün olması nedeniyle bu gücün onlardan alınması gerektiğine  inanıyor.

Aşırı akımların büyümesinde İslamofobinin rolü

Geçtiğimiz birkaç on yılda, binlerce Batılı vatandaş, online içerik yoluyla terörist gruplara cezb edildi. Cambridge Üniversitesi tarafından 2018 yılında yayınlanan Fransa, İngiltere, Almanya ve Belçika'daki yüzlerce IŞİD destekçisinin yer aldığı bir vaka çalışması, yerel düzeydeki İslam karşıtı düşmanlığın, bireylerin siber alandaki, özellikle de Twitter'daki şiddet içeren gruplara eğilimiyle doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koydu.

Çalışma, bu ülkelerde İslam karşıtı nefret arttıkça, IŞİD topraklarındaki yaşamın tanımları ve yabancı savaşçılar ile yapılan tartışmalar da dahil olmak üzere şiddet içeren gruplarla empati tweetlerinin de arttığını buldu.

Batı ülkelerindeki Müslüman toplulukların ötekileştirilmesi de gençleri izole ediyor ve onları sanal ağlara yöneltiyor, bu da aşırılık yanlısı gruplara dahil olma olasılığını artırıyor.

3935623

Etiketler: İslamafobi ، aşırıcılık ، batı ، islam
captcha