Dinler ve Mezhepler Üniversitesi öğretim görevlisi Fatma Tevfiki’nin "Kur'an-ı Kerim'de kadının konumunun tefsiri: bilimsel doğruluk ve ahlaki sorumluluk arasında" başlığı altındaki toplantıda konuşma yaptı. Metnin özeti aşağıda yer almaktadır:
Tartışmamızın konusu, tefsir ahlakı ,tefsircilerin neleri göz önünde bulundurmaları ve neleri yapmamaları gerektiğini belirleyen bir tür normal ve tanınmış ahlak anlamındadır.
İki ana düşünür grubu arasında bir çatışma vardır. Birinci grup, Kur’an'ın çağdaş ve toplumsal tefsirlerini yazan müfessirlerdir. Bu grup, toplumda bazı ihtiyaçlar hisseden ve Kur'an'ın sosyal hayatta daha aktif olmasını isteyen kişilerdir. Bu düşünürler toplumdaki fesad, yolsuzluk ve siyasi istibdat gibi konulara Kur’andan cevap bulmaya çalışmışlardır. Bu son durumda, demokrasi ve istibdat tartışması gündeme geldiğinde, bu grup Şûra suresi 38. ayetini, Batı demokrasisinin kökeninin ne olduğunu, Şûra ayetinin dayanağının ne olduğunu bilmeden kullandılar. Acaba demokrasiden bahsetmek Kur’ana bir anlam yüklemek değilmidir?
"Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir." (Şûra suresi , 38. Ayet)
Bu grup özellikle kadın ve toplumsal cinsiyet adaleti ile ilgili sorunlarla karşılaştıklarında Kur’an'ın kadın hakları alanında bir sıkıntı ve problemi olmadığını ve Kur’an'ın kadınlar için adaleti garanti ettiğini, ancak sorunun bizde olduğunu çünkü Kur’an'ın adaletli mesajını anlayamadığımızı söylediler. Pek çok tefsir, Kur’an'a bu toplumsal bakışın sonucudur.
Diğer taraftan birinci grubun müfessirlerine karşı açıktan konuşmayan bir grup daha vardı. Ancak tefsirlerine bakıldığında, tefsir ahlakı ile kastettikleri şeyin bilimsel doğruluğun gözetilmesi ve araştırma ahlakı olduğu açıktır. Yani, konuşmacının mesajının doğru bir şekilde iletilmemesinden endişe duyuyorlar. Genellikle bu endişe için kriterler listelenir ve metni daha iyi anlamak için ne yapılması gerektiğini söylerler. Onlara göre insanlar demokrasi veya cinsiyet adaleti gibi konuları Kur'an gibi metinden anlamak istiyorlarsa ki metnin kendisi bu konudan bahsetmediyse ozaman araştırma ahlakına uyulmamış demektir. Bu iki grup arasında genel olarak yapıcı bir diyalog yaşanmamış olması dikkat çekicidir.
Birinci grubun önermesi, eğer dini reform yaparsak ve dini metinler hakkında yeni bir anlayış bulursak, sosyal ve politik reformun da aynı şeyi takip edeceği yönündedir. Onlara göre bizim sorunumuz, İslam'ın sosyal reforma izin vermeyen bir versiyonunu takip etmemizdir. Örneğin, demokrasinin ya da toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesi. Bu nedenden, bazen metne anlam yükleyerek metinde eşitlikten yada eşitsizlikten bahsedilmezken eşitliğe dair bir şeyler çıkarmaya çalışıyorlar. Aynı halde siyasi sistemin şeklinden bahsetmeyen metinden seçimleri ve demokrasiyi çıkarmak istiyorlar.
Bu görüşe katılmıyorum, yani siyasi ve sosyal reformun gerçekleşmesi için dini reformun olması gerekli değildir. Belki bu ikisi arasında bir bağlantı vardır ama genel olarak sosyal reform için din reform yapılması gerektiğini söyleyemeyiz.
Ben soruna daha çok negatif (selbi) açıdan bakıyorum, yani, adaletli koşullar yaratmak için dini metinlerin adalet odaklı yorumlarına sahip olmamız gerektiğini söylemiyorum. Daha doğrusu adalete teveccüh etmezsek insanların zarar göreceğini söylüyorum. Yani bu metnin bazı insanlar tarafından diğerlerine baskı yapmak için kullanılabileceği anlamına gelir. Bilimsel titizlik ve ahlaki sorumluluktan bahsettiğimde, tefsirin yaratabileceği olumsuz sonuçların farkında olmayı kastediyorum.
4070204