Günahların dünyada ve ahirette akla, kalbe ve bedene verdiği dünyevî ve uhrevî zararlar, insan psikolojisi ve kişiliğinin oluşumu üzerinde olumsuz yönde bıraktığı etkiler, inkâr edilemez bir gerçektir.
Hayâ, insanı bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten koruyan erdemdir. Allah’ın hakkını hiçe saydığımızda veya kendimize zarar vermeye niyetlendiğimizde karşımıza hayâ mekanizması çıkar. Bazen Allah’ın hoşlanmadığı ya da canımızı acıtan ahlaksızlıkları gizli gizli yaparız. Hem özelde hemde toplum içinde bazı davranışlarımızı kontrol altına almalıyız. Aksi taktirde hayatımızda felaketlere ve strese maruz kalırız.
Hayâ fıtrî ve doğuştan gelen bir özelliktir. Bu kavram için bir takım anlamlar zikredilmiş olup sözlükte derunî etkinlik, nefsin daralması ve derunî sıkılma olarak geçer.
Derunî etkinlikte hayâ yanlış eylemde bulunmaktan alıkoyan içsel bir baskı ve güçtür. Bu kuvvet aynı zamanda kişiyi o eylemi tekrar yapmaktan caydırıcı bir etkiye de sahiptir. Nefsin daralma ve sıkılması ise psikolojik sistemimiz çirkin işlere karşı kapandığında çirkin işleri bırakmamıza neden oldur. Son hayâ kavramı tanımının çirkin eylemleri durduran bir caydırılıcığı vardır.
Caydırıcılık zararlı davranışı durdurursa, istenen iyi bir arzudur. Bunun en güzel örneğini Yusuf kıssasında görebiliriz. Züleyha talebini söyleyince bir putun üzerini bez parçasıyla örttü. Yusuf neden böyle yaptığını sorunca putun kendilerini görmesinden utandığını söyledi. Hazreti Yusuf (a.s), “Siz duymayan, anlamayan, görmeyen bir şeyden utanıyorsunuz da ben beni yaratan Allah’tan utanmayayım mı?” dedi.
Burada hayânın anlamını anlayabiliriz. Züleyha utanma duygusuna sahip bir insan olarak putun kendisini izlediğine inanıyor. Bu nedenle hayâ, utanma, korku ve endişe arasında bir duygudur.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hayâ, özü ve cevheri iman olan, tevhid ve ilme aykırı olan her şeye karşı bir çekinme ve kendini tutma hali yaratan bir nurdur. (Misbah-ı Şeriat, s. 189)
Aslında bu utanma duygusu bizi ilim ve marifet âleminde tutar.
3965294