IQNA

Dr. Adem Namlı ile röportaj:

Dünden bugüne İran ve Türkiye ilişkileri

11:13 - January 02, 2023
Haber kodu: 3478791
Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanlarından merhum Necmettin Erbakan’ın döneminde ilişkilerin en yoğun yaşandığı dönem olmuştur. Erbakan’ın girişimiyle D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı kurulmuş ve iki ülke ilişkileri en yoğun dönemini yaşamıştır.

Dünden bugüne İran ve Türkiye ilişkileriİran ve Türkiye aynı coğrafyada aynı kültürü paylaşan iki ülke. Bunun izlerini sınır şehirleri de bulunan ve aynı dine sahip, bu iki dost ve kardeş ülkenin halkları üzerinde görmek de mümkün. Doktora eğitimini İran’da tamamlayan hem Türkiye kültürüne hem de İran kültürüne aşina olan Dr. Adem Namlı ile dünden bugüne İran ve Türkiye ikili ilişkilerini konuştuk. İşte röportajın tam metni:

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Dr. Adem Namlı’yı tanıyabilir miyiz?

Aslen Karslıyım. Lise eğitimini İstanbul’da, Lisans ve Yüksek Lisans eğitimini Muğla Üniversitesinde tarih alanında tamamladıktan sonra yaklaşık 2 yıl İstanbul’da tarih öğretmeni olarak görev yaptım. Daha sonra 2014 sonunda Doktora eğitimi için İran’a gittim. Dil eğitimi sonrası Tahran Üniversitesinde İran Tarihi alanında doktora eğitimini tamamladım. Pandemi nedeniyle Türkiye’ye zorunlu dönüş yaptım ve şimdi Iğdır’da özel bir eğitim kurumunda idareci olarak görev yapmaktayım. Aynı zamanda Doktora döneminden beri çeşitli basın kurumlarında çalışmaktayım. 

İran’da eğitim aldınız, Türkiye ve İran halkı arasındaki kültürel birliği nasıl yorumlarsınız? Aynı coğrafyanın insanı olarak ne gibi benzerlikler gözünüze çarpıyordu?

Türkiye halkı tarihine baktığımızda İran coğrafyasından Anadolu’ya gelmiş yerleşmiş bir halk olduğunu görmekteyiz. İran coğrafyasında, İran halkı ile iç içe yaşadıktan sonra Anadolu’ya gelip yerleşen Türk halkı doğal olarak kültüründe İran izleri taşımaktadır. Aynı şekilde İran coğrafyasında yaşayan Türk halkı, İran halkı üzerinde etki bırakmıştır.

Öyle ki Türk Edebiyatında Farsçanın etkisini günümüze kadar varlığını sürdürdüğünü görmekteyiz. Osmanlı Padişahları Farsçayı mükemmel bir şekilde öğrenmekle birlikte şiir kabiliyeti olan padişahlar Farsça divan yazmaktaydılar. Günümüzde, Firdevsi’nin Şahnâme’si Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı, Hafız’ın, Ömer Hayyam’ın, Feridun Attar’ın eserleri, Şehriyar’ın başta Heyder Baba şiiri olmak üzere, Sohrab Spehri, Pervin İltimasi gibi şairlerin birçok şiirleri, Sadık Hidayet, Füruğ Ferruhzad gibi edebiyatçıların eserleri Türkçeye kazandırılmıştır. Aynı şekilde Mehmet Akif Ersoy, Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi Türk yazar ve şairlerin eserleri Farsçaya kazandırılmıştır.

Bununla birlikte aynı dine sahip iki ülke halkları üzerinde İslam kültürü etkisi yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Dini bayram ve yas merasimlerinde, ramazan ayında uygulanan ritüeller, iki ülke halklarınca kutsal sayılan dini mekanlara gösterilen saygı ve bu mekanlarda yapılan ibadet tarzları genel anlamda aynıdır diyebiliriz.

Sinema ve müzik alanında iki ülkede yapılan filimler, müzikler iki ülke halkı tarafından ilgi ile takip edilmektedir. Özellikle İranlı Azeri kökenli vatandaşlar Türk filmlerini sıkı bir şekilde takip etmekte, Türkiyeli ses sanatçılarının eserlerini ezbere bilmektedirler. Hatta benim için en enteresan tarafı İranlı vatandaşların Türkiyelilerden (özellikle benden) daha çok Türkiyeli sanatçı, aktrisleri biliyor olmalarıdır. Yine yemek ve giyim tarzı olarak iki ülke halkları birbirine benzemektedir diyebiliriz.

Türkiye ve İran Kasr-ı Şirin’den bu yana yüzyıllardır sınırları değişmeyen iki ülke, tarihi olarak bu ilişkileri kısaca nasıl yorumlarsınız?

 Öncelikle klişeleşmiş fakat tam da doğru olmayan bir düzeltme yapmalıyız. Aslında Osmanlı ve Safevi devletleri arasında imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşması sonrası iki ülke arasında sınır değişiklikleri olmuştur. Şöyle ki Safevi Devleti’nin yıkılması sonrası kurulan Afşar, Zend ve Kaçar devletleri döneminde Rusya ve İngiltere gibi emperyal devletlerin kışkırtmaları ile iki ülke arasında savaşlar yaşanmış ve sınır değişiklikleri yaşanmıştır. Osmanlı’nın yıkılıp yerine Türkiye Devletinin kurulması ve İran’da Kaçar Devletinin yerine Rıza Şah Pehlevi’nin başa geçerek İran devletini kurması sonrası iki yeni devlet sınırları belirlemek için 1929, 1932 ve son olarak 1937’de anlaşmalar imzalamıştır. Yani Kasr-ı Şirin Antlaşmasından sonra birçok kez sınırlar değişmiş ama genel anlamda büyük bir değişiklik yaşanmamıştır. Burada bir şeyi ifade etmeliyim ki Türkiye ve İran sınırı sömürgeci, emperyalist devletlerin belirlemediği nadir sınırlardan biridir.

Tarihten beri iki ülke ilişkilerine bakacak olursak Safevi Devletinin kurulması ile birlikte komşu iki ülke arasında kaçınılmaz olarak hem komşuluk hem de siyasi, askeri, ekonomik ve mezhebi rekabet yaşanagelmiştir. Siyasi anlamda bölgenin iki önemli Müslüman ülkesi bölgede ve dünya siyasetinde lider konumunda bulunmak istemeleri doğal olarak iki ülkenin rekabet halinde olmasına neden olmuştur. İki ülkenin coğrafi konum itibariyle de geçmişten beri ticaret yolları üzerinde bulunmaları hem rekabeti hem işbirliğini zorunlu kılmıştır. Ekonomik olarak her ülke kendi çıkarlarını korumak için hem karşılıklı ticaret yapma hem de dünya piyasasında yer alma adına doğal bir rekabet halindedirler. Mezhebi anlamda ise Safevi Devletinin kurulması ve Şiilik inancını devletin resmi inancı olarak ilan etmesinden bu yana iki ülke arasında mezhebi-mektebi bir farklılık oluşmuştur. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren hilafet makamını kendi uhdesine alan ve Sünni dünya üzerinde etkin olan Osmanlı Devleti ve devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Sünni inanca sahip Müslüman ülkeler üzerinde bir nüfuz oluşturmaya çalışırken güçlü bir Şii İran Devletinin varlığı Şii nüfusa sahip ülkeler üzerinde Türkiye’nin bu emelini engellemektedir. Bunu Lübnan, Suriye, Irak gibi ülkelerde görmekteyiz.

Siyasette bazı farklılıklara rağmen daima diyalog kapısı açık olan iki komşu ülke, sizce yeterli düzeyde ortak kültürel çalışmalarda bulunuyor mu? Özeleştiri yaparsak neler söylersiniz? 

İki farklı devletin farklı siyasi bakış açılarına sahip olmaları gayet doğal bir durumdur. Bununla birlikte iki ülkenin tarihi geçmişi, coğrafi konumları, dünya siyasetindeki duruşları iki ülkeyi karşılıklı olarak etkilemektedir. Bir ülkede yaşananlar diğer ülkeyi mutlak surette etkilemektedir. Bu bakış açısıyla hem komşu hem Müslüman olan iki ülkenin diyalog kapısı her zaman açık kalmak zorundadır. Fakat bu kadar büyük oranda ortak bir tarihe, ortak bir kültüre sahip olan iki ülke, siyasi nedenler dolayısıyla birbirine bir o kadar yabancıdır. Siyasi saplantılar ve iki ülke dışındaki güçlerin etkisiyle kültürel anlamda birbirinden uzaklaştırılan iki ülke arasında çok düşük seviyede kültürel çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle akademik anlamda iki ülke ilişkileri alanında yapılan çalışmaların azlığı kültürel anlamda da iki ülke halkının birbirine yabancı kalmasına neden olmuştur. İran’da olan eşsiz el sanatları, minyatür sanatı, çinicilik sanatı, İslam mimarisi Türkiye tarafında gerektiği ölçüde tanınmamaktadır. İki ülke ortak sanat galerileri, müzeler, sinema, edebiyat günleri, tanıtım fuarları düzenleyebilecek kapasiteye sahipken bu alanlarda gerekli adımlar henüz atılmamıştır.

Tarihte iki ülkenin ilişkilerinin en yoğun olduğu dönem hangi döneme tekabül ediyor?

İki komşu ülkenin ilişkileri tarih boyunca kesintisiz olarak devam etmiştir. İki ülke Bağdat/Sento ve Sadabat paktlarına imza atmış, günümüzde ise Ekonomik İşbirliği Örgütü (ECO) ve İslam Konferansı Örgütü çerçevesinde yakın işbirliği etkinliklerini yürütmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanlarından merhum Necmettin Erbakan’ın döneminde ilişkilerin en yoğun yaşandığı dönem olmuştur. Necmettin Erbakan’ın girişimiyle D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı kurulmuş ve iki ülke ilişkileri en yoğun dönemini yaşamıştır. Diğer taraftan İran eski Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad, Türkiye halkı tarafından büyük bir ilgi ile karşılanmış ve takip edilmektedir.

Sizce İran ve Türkiye’deki hangi şehirler birbirlerini anımsatıyor?

Bunu soruyu çeşitli kategorilere ayırarak cevaplayabiliriz. Nüfus kalabalığı ve ülkenin merkezi şehri olarak Tahran ve İstanbul benzerlik göstermekte; kültür şehri olarak Bursa, Konya ve İsfahan birbirine benzemekte; deniz ve ormanın iç içe olduğu tabiata sahip olan Karadeniz şehirleri İran’ın Hazar Denizine kıyısı olan şehirleri birbirine benzerlik göstermektedir.

 Çok teşekkür ederiz değerli yanıtlarınız için...

 

captcha