Hemen her din ve inançta bir kurtarıcı vardır. Şia’daki kurtarıcı bunlardan farklı olarak en “canlı” olanıdır. Bu nedenledir ki “mehdi bizim tembelliğimizin adı” değil, bizi harekete geçirendir. Beklemek fiilinin aslında “hiçbir şey yapmamak” olmadığını biz zuhurdan biliyoruz.
Tarih boyunca Mehdilik inancının Şia’yı her daim güçlü ve ümitli kıldığını müşahade ediyoruz. Moğol istilası sırasında tarihi belgelere göre Moğolların en zorlandıkları iki coğrafya kendi tabirlerine göre Şiaların yaşadığı Horasan ve Kum-Kaşan taraflarıydı. Şia her daim kurtarıcısını yanında hissediyor. Bu da haliyle ordu komutanı hayatını kaybetmeyen orduların durumuna benzer. Savaşlarda, hatta bazen ordu komutanı yaşıyor olsa da ordunun enerjisini kırmak için komutanın öldüğü haberi düşman tarafından yayılmaya çalışılır ki savaşın kaderini değiştirebilsinler. Şia’daki Mehdi yaşayan ordu komutanıdır. Bu da Şia’ya maddi şartlar imkan dahilinde olmasa dahi farklı bir güç ve maneviyat katmaktadır.
Rivayetlerde buyurulduğu üzere Hz. Mehdi zuhur ettiğinde, aşikar olduğunda birçokları kendisini gördüğünü belirtecektir. O (af) bizim içimizden biridir ve toplulukla yaşamaktadır.
Peki neden bize nazar edip bize görünmüyor diye bir soru hatta bir sitemde bulunabiliriz. Burada şu olayı anlatmakta fayda var:
Bir gün Hz. Fatıma’yı Uhud mezarlığında ağlar halde gören Ebu Emr, Hz. Fatıma’nın huzuruna vararak sorar: “Ey Peygamberin kızı! Size sorum var. Yüce babanız kendisinden sonra birini şeffaf ve açık bir şekilde seçti mi seçmedi mi?” Hz. Fatıma “Ben şaşırıyorum bu soru karşısında! Siz Gadir-i Hum’da yok muydunuz? Ondan daha açık ne olabilirdi? Peygamber, Hz. Ali’nin elini kaldırdı kendisinden sonrası için!” diye buyurur. Bu cevap üzerine Ebu Emr şöyle söyler: “Eğer öyleyse Ali niçin böyle açık olan bir durum karşısında evinde oturuyor? Eğer imam ise kıyam etmesi gerekmez mi?”
İlim ve irfan abidesi alemlerin hanımefendisi Hz. Fatıma Zehra şu yanıtı veriyor:
“Müslümanlar mı Kâbe’ye gider yoksa Kâbe mi Müslümanlara gider? İmam, Kâbe gibidir. Müslümanların ona gitmesi gerekir…”
Hacı olmak isteyen, Kabe’nin etrafında tavaf eder, Kabe’yi kendi etrafında döndürmez… Kâbe’yi ayağımıza çağırmamalıyız, bizim Kâbe’ye yönelmemiz gerekir, Kâbe’nin bize yönelmesi değil.
İmam-ı Zaman’a yönelmeli, yönelmeli, yönelmeliyiz ki belki bize teveccüh eder bizi hacı olmakla müşerref kılar...