Duanın dili, muhatabın (Allah'ın) normal muhataplardan farklı olması nedeniyle özeldir. Dualarda Allah ile konuşulur, diğer sohbetlerde ise insanlarla konuşulur.
Burada da önemli bir fark daha vardır: Normal sohbetlerde zikredilmeyen hususlar dualarda zikredilmektedir.
Masum imamlardan (a.s) bize ulaşan dualar, onlardan bize ulaşan hadislerden farklıdır.
Birinci fark, dualarda genel olarak insanlarınkinden daha yüksek düzeyde olan öğretilerin zikredilmesidir. İmamlar (a.s) genellikle ashabıyla konuşurken onların düşünceleri ve anlayışları düzeyinde konuşurlar. Muhatapların anlaşılması bir sınırdır. Ama Allah ile konuşurken böyle bir sınır yoktur.
İkinci fark, imamların (a.s) dua dilinde sosyal ve politik kısıtlamalarla karşılaşmamasıdır; Bu sebeple bazen dualarda diğer hadislerde olmayan bazı siyasî meselelerden bahsederler.
Mesela vitir namazının kunutunda (yatsı namazının son rekatında) okunan dua; Orada defalarca af diliyoruz, müminleri anıyoruz ve onlar için af diliyoruz. İlginçtir ki, bu dualar aracılığıyla yalnızken Allah'a ne söyleyeceğimizi ve O'ndan ne isteyeceğimizi biliyoruz.
Şeyh Tusi bu duayı El-misbahul-müteheccid adlı kitabında yatsı namazının son kunutuyla ilgili olduğunu nakletmektedir. Bu birkaç satırda bir siyaset felsefesi var. İnsanın şafak sökerken Allah ile baş başa kaldığı için sosyal ve siyasi konulardan uzak durması gerektiği gibi bir durum söz konusu değildir.
Mümin, gecenin ıssızlığında bile toplumunun halini unutmamalı, yapılan haksızlıklara kayıtsız kalmamalı, mahrumlar arasındaki açlığı unutmamalıdır.
Bu metin Duanın önemi hakkında konuşan kıdemli ilahiyat bilgini Hüccetülislam Muhammed Suruş Mahallati'nin konuşmasından alınmıştır.