Sosyolog ve din araştırmacısı merhum İmad Efruğ Hz Ali’nin (a.s) düşüncelerini tanıttığı dersler dizisinin 26. Dersinde şu açıklamlarda bulundu:
Nehcü’l Belağa’daki 160. Hutbeyi okuyoruz:”...(Birisi) Allah’a ümit bağladığını iddia ediyor. Allah’ın azametine yemin olsun ki yalan söylüyor. Ümit ediyor da niçin ümidi, ameli ile ortaya çıkmıyor? Her kim ümit ederse ümidi amelinde ortaya çıkar. Onun ise Allah’a ümitten başka her ümidi amelinde gözükür. Allah’a ümidi ise kusurludur. Allah korkusu hariç her korkusu yerindedir. Allah korkusu ise amellerine yansımadığı için gerçek değildir.
Büyük şeyleri Allah’tan umar ve küçük şeyleri ise kuldan ümit eder. Ama Allah’a vermediği (değeri) kula veriyor! Niçin kullara verilen değer şanı yüce Allah’a vermiyor? Umudunun yalan çıkacağından mı korkuyorsun? Yoksa O’nu umuda layık mı görmüyorsun? Aynı zamanda kullarından birinden korkarsa ona, Allah’a göstermediği saygıyı gösterir. Kullardan korkusu peşin, Rabbinden korkusu veresiye iledir.”
Hutbenin devamında Hz. Musa (as), Hz. İsa (as) ve Hz. Muhammed’i (s.a.v) şöyle vasfetmiştir: ... “Ya Rabbi! Bana indireceğin iyiliklere ihtiyacım var.”(Kasas: 26) Allah’a yemin olsun ki o, yiyeceği ekmekten başka bir şey istemedi. Çünkü yerin bitirdiklerinden yiyordu. Yediği bitkilerin yeşilliği, zayıflığı ve sıskalığı nedeniyle karın derisinin altıdan gözüküyordu.
İstersen İsa b. Meryem hakkında söz edeyim. O da tası yastık yapıyor, sert şeyler giyiyordu ve katıksız kuru yiyecekler yiyordu. Azığı açlık, gece lambası ay, kışın barınağı yeryüzünün doğusu ve batısıydı. Meyveleri ve sebzeleri, yeryüzünde canlılar için biten şeylerdi. Ne onu fitneye düşürecek bir hanımı, ne hüzünlendirecek bir çocuğu, ne kendisini meşgul edeceği bir malı ve ne de kendisini hor kılacak bir tamahı vardı. Bineği iki ayağı, hizmetçisi de iki eliydi.
Öyleyse tertemiz olan Peygamberine (s.a.v) uy; çünkü onda uyacak kimse için güzel örnekler, yaslanacak kişiye yaslanacak yerler vardır. Allah katında kullarının en sevgilisi, nebisine uyup onun yolunu izleyen kimsedir. Dünyada ağız dolusu bir lokma yemediği gibi, gözünün ucuyla bile bakmadı ona. Dünya ehlinin, bedeni en zayıf karnı en aç olanıydı, Dünya ona sunuldu, kabul etmedi.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ın buğzettiği şeyi bildi de buğz etti, hor gördüğünü hor gördü ve küçük gördüğünü de küçük gördü. Hiç bir ayıbımız olmasa bile, yalnız Allah ve Resulünün buğzettiğini sevsek, Allah ve Resulünün küçülttüğünü büyültsek, Allah’a karşı gelmek ve Allah’ın emrinden çıkmak için yeter bize.
Peygamber (s.a.v) yerde yemek yer, kul gibi otururdu. Ayakkabısını kendisi tamir eder, elbisesini kendisi yamardı. Çıplak merkebe biner, birini de arkasına bindirirdi. Evinin kapısına asılmış olan üzerinde resimler bulunan perdeyi görünce, zevcelerinden birine ‘Benden gizle, baktıkça dünyayı ve süslerini hatırlıyorum’ dedi. Dünyadan kalbiyle yüz çevirmiş, içinde yâd etmeyi öldürmüştü.”
3969927