Bir konuda yargımız belirli ve sınırlı bir zamana dayanmamalıdır. Örneğin bir çocuğun iğne yapılırken acı çekerek ağlaması karşısında hemen hüküm vermemeliyiz. Çocuğun sağlığı konusunu da dikkate almalıyız. Ya da doğum sancısı çeken bir kadının sadece doğum sırasındaki acısını ve ıstırabını değil, çocuk sahibi olmanın sevincini de hesaba katmalı ve ondan sonra yargılamalıyız.
Bu yüzden dünya ve sorunları hakkında yargıda bulunurken kapsamlı ve genel bir bakış açımız olmalıdır. Bir kervana duvarın arkasından oradaki küçücük bir delikten bakan biri gibi olmamalıyız. O ilk olarak devenin başını ve sonra boynunu görür ama duvarın üzerine tırmanırsa bütün bir kervanı görür.
Kur’an-ı Kerim diyor ki yetime haksızlık etmeyin çünkü siz ölürsünüz, çocuklarınız da yetim kalır.
Yani geçmiş, şimdi ve gelecek bir arada olmalı ve sonra bir karar vermelisiniz.
Bir rivayete göre Allah Kıyamet günü bazı insanlara mükâfat vererek şöyle buyurmaktadır: Bu mükâfat senin ettiğin dua içindir, fakat ben ona cevap vermedim, çünkü o zaman senin duanın kabul olması senin menfaatine değildi.
Bazen bir çocuk ağlayarak babasından oyuncak, yiyecek ve başka şeyler ister. Ancak babası tüm bunları almaz. Çocuk’da ona sinirlenerek ‘sen çok kötü bir babasın’ der. Birkaç yıl sonra babasının kendisine bir ev almak için para biriktirdiğini öğrenir. Burada babasının oyuncak...vb aldığı tüm çocuklar ‘keşke babamız o şeyler yerine gerçekten ihtiyacımız olan bir şey alsaydı’ der.
Ülke yönetiminde de bu böyledir. Bazen bir ülke veya bölge halkı zorluklar yaşar, baskılara katlanmak zorunda kalırlar ama şikayet etmeden önce bu sıkıntıları yaşamanın ülke ve millet menfaatine olup olmadığını düşünmeleri gerekir.
Bu konuya örnek olarak tıp alanını verebiliriz. Bazen doktorlar, hastanın hayatta kalmasına yardımcı olmak için bir hastanın elini kesebilirler.
Allah’ın adaleti hakkında da hüküm verirken kapsamlı bir bakış açısına sahip olmalı ve meselelerin tüm yönlerini ve boyutlarını dikkate almalıyız.
Muhsin Kıraati’inin İnanç İlkeleri (Adl) kitabından alıntıdır.