Her hastalığın özel bir ilacı olduğu gibi her günah çeşidi içinde özel bir tövbe gereklidir. Tövbe, özellikle o günahın sosyal ve yaygın olumsuz sonuçları varsa, günahı telafi eden bir eylemi içermelidir. Örneğin insanlara söylenmesi gereken hakikatı gizlemenin tövbesi bu husuları açık ve akıcı bir anlatımla ifade edilmesidir.
Kur’an Hakkı gizleyenleri şiddetli bir şekilde tehdit ettikten sonra şöyle buyuruyor: “Ancak tövbe edenler, kendilerini düzeltenler ve gerçeği açıkça ifade edenler bunun dışındadır. İşte bunların tövbesini kabul edeceğim. Doğrusu ben tövbeleri çokça kabul eden ve rahmeti bol olanım. “(Bakara:160)
Bu ayette tövbe günahın çeşidi ile orantılıdır. Kur’an’da tövbenin yanında bir görev ifade etmeyen belki de bir ayet yoktur. Örneğin Kur’an’da tövbe edenler (tâbû) ifadesinin yanında uslananlar (eslehû) ifadeside yer alır. Örnekleri Al-i İmrân suresi 89.ayeti: “Ama yaptıklarının ardından tövbe edip kendilerini düzeltenler başka; çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.”
Nûr suresi 5. ayeti: “Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. “
Nahl suresi 119. ayeti: “Sonuç olarak senin rabbin cahillikle kötülük işleyen, ama bunun ardından tövbe edip kendilerini düzeltenlerin yardımcısıdır;..”
Tövbe eden kişi kalbinde pişmanlık duymasının yanısıra yaptığı yanlışlarıda düzeltmeye çalışmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’in Nisâ suresi 146. ayetinde şöyle buyruluyor: “Ancak tövbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı bağlanıp dinlerini yalnızca O’na özgü kılanlar başkadır. İşte bunlar müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere ileride büyük bir mükâfat verecektir.”
İnsanların şuuru yerinde bulunduğu müddetçe tövbe kapısı açıktır. İşlenen günah büyük de olsa, sapılan inkâr ve küfür şirk ve nifak da olsa tövbe kapısı açıktır. Münafıklar durumlarını düzeltir, gücü ve şerefi Allah’ta ve O’nun hak dinine girmekte, müminlerle beraber olmakta arar, dinlerini gösteriş için değil, Allah’a olan iman, sevgi, saygı ve bağlılıklarından dolayı yaşarlarsa müminlerle eşit hale gelirler. Unutmamak gerekir ki Allah müminlere, hayallerin eremediği büyüklük ve çekicilikte nimetler hazırlamıştır.
Tevbe Suresi 5. ve 11. ayetler gibi bazı ayetlerde tövbe ile birlikte “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin” gibi ifadeler de yer almaktadır. Yani tövbe eden kâfirler namaz kılmalı ve zekat vermelidir.
Diğer bir ayette tövbenin yanında salih amel ve imanın şartının bildirildiğini görüyoruz. Furkân suresi 71. Ayeti: “Evet, kim tövbe edip erdemli davranırsa bu durumda gerektiği şekilde Allah’a yönelmiş olur.”
Tâhâ suresi 82. ayeti: “Şu da bilinmeli ki, ben tövbe edip yürekten inanan ve iyi işler yapan, sonra da doğru yolda sebat eden kimselere karşı çok bağışlayıcıyım.”
Meryem suresi 60. ayeti:” Ancak tövbe eden, iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler böyle değildir…”
Kısaca tövbe sadece pişmanlık olmayıp insanların haklarının kendilerine verilmesi ve Allah’ın haklarının yerine getirilmesi, yanlışların ıslah edilmesi, dinin gizli kalmış gerçeklerinin ortaya çıkması, küfür’ün imana, şirk’in tevhide döndüğü zaman gerçek tövbe gerçekleşmiş olur.
Muhsin Kıraati’nin İnanç İlkeleri (Mead) kitabından alıntıdır.