IQNA’nın haberine göre, Ali Ekber Seyfi Mazenderani bir tefsir toplantısında şefaat kavramı hakkında açıklamalarda bulundu. Toplantının satır başları şöyledir:
Bakara suresinin 122. ayetinde kısaca değineceğim noktalar var. Allah Vahyin nüzulu zamanında İsrailoğullarına şöyle buyurmuştur: “Ey İsrâiloğulları! Geçmişte size verdiğim nimetimi ve sizi diğer topluluklara üstün kıldığımı hatırlayın.” Allah burada İsrailoğullarına ve ecdadına verilen nimetlere işaret eder.
Nimetlerden biri, firavunun ordusu onları takip ederken Musa asasını Nil’e vurdu ve Nil nehri ikiye ayrıldı İsrailoğulları nehri geçti. Musa, Firavun’u yenince ve halk böyle büyük bir mucize görünce ona inandı ve dini yayıldı.
Bakara suresi 123. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez; hiç kimsenin yerine başkası kabul edilmez, kimseye şefaat fayda vermez, onlara asla yardım da yapılmaz.”
Burada Kur’an’nın işaret ettiği şefaat kavramından bahsedebiliriz. Bir kimse başkası için şefaat ettiğinde o kişiye Allah’ın rahmetini ve mağfiretini çeker.
Şeyh Tusu’nin çok güzel bir şefaat tanımı var. “Şefi” kelimesinin kökü şefaat edenden soru ve rica gibidir. Şefaat edenin işi kulun isteğini Allah’ın huzuruna götürmektir.
İmam Askerî’ye (a.s) göre şefaat musanea yani rüşvet vermek ve tanıdıkları yabancılara tercih etmek değildir. Hazret bir rivayete fakihlere sitem ederek onların adam kayırdıklarını söyler.
Bu adam kayırmada başkalarının hakkı çiğnenerek, biri diğerinden üstün tutulur. Şefaatte ise Allah’ın bir kulu öyle bir mertebeye erişmiştir ki, Allah onun duasını kabul eder.
Bir kul dua ettiği halde duasına icabet edecek şartlara sahip olmadığında, Allah onu bağışlar ve şefaat eden kulunun duasının bereketiyle istediğini verir. Esasen Allah dinine şefaati yerleştirmiştir: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide:35)
4124570