Kuala Lumpur İslami Rönasans Cephesi kurucusu ve müdürü Dr Ahmed Faruk Musa Iqna ile yaptığı ropörtajda açıklamalarda bulundu.
Amerika ve diğer Batı ülkelerindeki büyük üniversitelerin kampüslerindeki öğrenci hareketleri son aylarda haber haline geldi ve dünya medyasının gündemine oturdu. Protestolar Gazze’de yaşananlara karşı yeni bir toplumsal bilinç dalgasının fitilini ateşledi.
Uzmanlar, yeni nesil öğrencilerin farklı ülkelerdeki protestolarının Filistin’i destekleme kararlılığını gösterdiğine ve medyanın yalanlarının gençleri Siyonist rejimin suçlarına görmezden gelmesine yol açmadığına inanıyor.
Asıl mesleği kalp cerrahı olan Malezyalı düşünür akademik ve cerrahi dünyasının dışında sosyal faaliyetlerde de aktif olarak yer alıyor.
Malezya Müslüman Meslek Birliği’nin (MPF) kurucu üyelerinden biridir. Aktif olarak araştırma çalışmalarına katılmış ve Asya ve Avrupa’da makaleler sunmuş olup ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda önemli madalya kazanmıştır.
Iqna’nın Dr Ahmed Faruk Musa ile ropörtajı şöyledir:
Amerikalı akademisyenlerin protestoları: Dünyanın uyanışının kıvılcımı
İsrail’in Gazze’deki savaşına karşı protestolar bu yılın Nisan ayında New York’taki Kolombia Üniversitesi’nde başladı. O zamandan beri bu protestolar Amerikan üniversitelerine yayıldı ve bu süre zarfında binlerce öğrenci ve üniversite öğretim üyesi tutuklandı. Protestolar dünyanın dört bir yanındaki diğer üniversitelere de yayıldı.
Protestocu öğrenciler üniversitelerine, İsrail’in Gazze işgalinden çıkar sağlayan şirketlerle bağlarını kesmeleri çağrısında bulunuyor.
Öncelikle zamanda birkaç adım geriye gidelim. 17 Aralık 2010’da Tunus’un Sidi Bouzid kentinde Tarık El-Tayyib Muhammed Buazizi kendini yaktı. Bu kendini yakma eylemi, Tunus devriminin ve Arap Baharı’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki otokratik rejimlere karşı yükselişini hızlandırdı. Bu tarihi unutmamalıyız.
Benzer şekilde, 17 Nisan 2024’te New York’taki Kolombia Üniversitesi’nde öğrencilerin kampüsün ortasında çadır kurarak Gazze’deki Filistinlileri desteklemek için gösteri yapmaya başlaması herşeyi hızlandırdı. Sanırım bunu kimse beklemiyordu.
Gösteriler ABD’nin 100’den fazla kampüsüne yayıldı ve dünya çapındaki üniversitelerde de benzer vakaları görüyoruz. Akademik kurumları İsrail veya İsrail ordusunun Gazze’deki savaşıyla bağlantılı şirketlerle mali bağlarını kesmeye çağırıyorlar. Bu gösterilere sadece öğrenciler tarafından değil, üniversite profesörleri ve öğretim üyeleri tarafından da destek verildiğini görüyoruz.
Amerika’nın riyakarlığı ve ikiyüzlülüğünün ortaya çıkması
Bu protestoların İsrail’e Gazze savaşını sona erdirmesi için uluslararası baskı uygulanması üzerindeki etkisi konusunda yorum yapmak hala zor. Mevcut öğrenci protestoları 60 yıl önceki Vietnam Savaşı’na karşı yapılan protestolar kadar değildi. Bazı benzerlikler olsa da, Vietnam Savaşı protestoları kampüsteki sol aydınlar ve barış aktivistleri arasında başladı, ancak ABD’nin 1965’te Kuzey Vietnam’ı bombalamaya başlamasıyla daha da önem kazandı. Çünkü o gece Pentagon’a doğru yürüdüler.
Bana göre bu kadar protesto hacmine ulaşana kadar bir değişiklik yapamayız. Üstelik Netanyahu’nun hiçbir sorumluluk olmadan hareket ettiğini biliyoruz ve ABD İsrail’e silah sağlamaya devam ettiği sürece savaşın duracağını düşünmüyorum. Hatta geçen günlerde milyarlarca dolarlık ABD silahının İsrail’e gönderilme aşamasında olduğunu okudum.
ABD İsrail’in en büyük silah tedarikçisi olup onu Almanya ve İtalya izliyor. Dolayısıyla, Amerika’nın bu kadar zamandır demokrasi ve insan hakları konusunda vaaz ettiği şeyin gerçek mi yoksa ikiyüzlülüğünün bir göstergesi mi olduğunu artık bilemiyorum.
Sosyal ağların genç nesil üzerindeki olumlu etkisi
Bazı uzmanlar bu protestoların yeni neslin Filistin’in durumu hakkında daha bilinçli olduğunu gösterdiğini ve bunun uzun vadede Filistinlilere fayda sağlayabileceğini söylüyor. Sosyal medya özellikle de Z kuşağının ezici bir çoğunluğunun Filistin yanlısı olduğunu gösterdi. Bunu anlamak için Gallup anketine bakalım.
Mart 2023’te yapılan bir Gallup anketi, eski neslin İsrail’e karşı yüzde 46 sempati beslediğini Z Kuşağının yüzde 2’lik olumsuz bir sempati seviyesine sahip olduğunu ortaya çıkardı. Bu da Filistinlilere İsraillilerden daha fazla sempati duydukları anlamına geliyor. İsrail’in eski nesillerden aldığı desteğin 2. Dünya Savaşı hatıralarından ve İslamofobi’den kaynaklandığına inanıyorum.
Sosyal medyanın ortaya çıkmasından önce ana akım medya, kamuoyuna empoze etmek istediği sahte gerçekleri yayınlama konusunda tartışmasız bir tekele sahipti. Kitlelere sundukları bilgilerin güçlü şekilde hükümetler ve lobi gruplarından etkilenmesi şaşırtıcı değil.
Ancak günümüzde gençler internet konusunda bilgili. Eski ve yeni videoları birbirinden ayırabilirler. İnternette dolaşan ve yanıltıcı bir şekilde Hamas’a atfedilen videoları tespit etmeyi başardılar , oysa gerçekte bunlar Hamas’tan değil, Orta Doğu’daki diğer gruplardan gelen eski videolardı.
Ancak asıl dönüm noktası, bunu yeni öğrenen ve ardından İsrail’in eylemlerini haykıran kişilerin, Yahudi düşmalığı iddiasıyla suçlanmasıydı. Bu, Siyonizm’in kötülüğünü insanların zihninde netleştirdi.
Bu yüzden İsrail’in propaganda savaşını kaybettiğini düşünüyorum ve kişisel olarak iyimser olsam da bunun Filistin mücadelesinde bir değişikliğe yol açıp açmayacağı henüz belli değil.
Üniversitelerde polis şiddeti
Bazı ABD üniversiteleri polisin protestocuları dağıtmak için kampüse girmesine izin verdi, bu da yüzlerce öğrencinin ve hatta öğretim üyesinin tutuklanmasına yol açtı.
Polisin Columbia ve UCLA’da yüzlerce öğrenciyi tutukladığı sahnelerin, polisin ve Ulusal Muhafızların 1960’ların sonlarında Vietnam savaşını protesto edenlere karşı eylemlerini anımsattığını söyleyebilirim.
Bu eylemlerin 1960’larda savaş karşıtı öğrencilere yönelik aşırı tepkilerin en kötü örnekleriyle paralellik göstermesi çok kötü. Sadece bir örnek vermek gerekirse, 54 yıldan fazla bir süre önce Ohio Ulusal Muhafızları, Kent State Üniversitesi kampüsünde savaş karşıtı protestoculardan oluşan bir kalabalığa ateş açarak dört öğrenciyi öldürdü ve dokuzunu da yaraladı.
On bir gün sonra eyalet polisi Mississippi’deki Jackson State College’da protestoculara ateş açarak iki öğrenciyi öldürdü. 1970 yılında Kent State ve Jackson State’te yaşanan olayların ardından, Pennsylvania Valisi Üniversite Ayaklanmalarını Araştırma Komisyonu’na başkanlık etti. Sonuç ise yaşlı ve genç nesiller arasında temel bir anlayış krizinin olduğuydu. Rapor, şiddetin tırmanmasının nedeninin dış etkenler olduğu fikrini çürüttü. Belki daha da önemlisi, komite 1970 yılında kampüsteki huzursuzluğun köklerinin üniversitenin sarsılan ahlaki otoristesinden yada bugün Chicago Üniversitesi’ndeki bazı öğrenci protestocularının ikiyüzlülük olarak gördüğü durumda yattığını iddia etti.
1960’lardaki protestolara bakıldığında, Kent State ve Jackson State kampüslerindeki silahlı saldırıların önlenebilir olduğu ve bu kadar şiddetli bir polis müdahalesinin gereksiz olduğu açıktır. Bu nedenle Amerikan polisi itidalli davranmalıdır.
Üniversitelerin ifade özgürlüğü hakkını savunma gerekliliği
Bazı üniversitelerin protestocuları diğerlerinden daha iyi idare ettiğini düşünüyorum. Örneğin Rhode Island’daki Brown Üniversitesi buradaki izinsiz kamplaşmayı sona erdiren bir anlaşmanın müzakeresini yaptı. Birkaç üniversite daha benzer bir yaklaşım benimsedi.
Aslında Columbia Üniversitesi’de 1985’te apartheid karşıtı hareketle müzakerelerde bulundu. Dolayısıyla mevcut durumu yatıştırmak için alternatif bir yolun izlenebileceğini beklemek mantıksız değil. Son olarak, komisyonun nihai sonuçlarının 1970’tekinden çok daha faydalı olabileceğini söylemeliyim: “Üniversite kendini toparlamalı… İsmine layık her akademik kurum, öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin kendilerini özgürce ifade etme hakkını korumalıdır. Bunu sorumlu bir şekilde yapmalıdırlar.
Öğretim üyelerinin sivil itaatsizlik konusunda önemli bir rolü bulunmakta olup bir yandan öğrencilerin barışçıl protesto haklarını desteklemeli ve bu hakkı mümkün olduğunca korumaya çalışmalıdırlar.
Diğer yandan statükoya karşı çıkmak ve daha yüksek hedefleri savunmak için akademik özgürlüğü kullanma hakları da var. Bu, Filistin yanlısı öğretim üyelerinin kariyerlerini tehlikeye atarak sınıfları terk etmesini ve protesto yürüyüşlerine katılmasını ve polis vahşetini kınamasını ve tutuklanan öğrencilerle dayanışma içinde olmasını göreceğimiz umudunu artırıyor.
Öğrencilerin haklarını talep etmesi tarihi bir olgudur
Protestoların ardından akademik atmosferde bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Üniversite kampüsleri ve öğrenci aktivistleri her zaman değişimin temsilcileri olmuştur. Adaletsizliğe tepki olarak öğrenci aktivizmi kesinlikle yeni bir olgu değil.
Daha önce de belirtildiği gibi, 1960’larda öğrenciler sivil haklar için yürüdüler ve Vietnam’daki savaşa karşı gösteri yaptılar. Bu konuları savunanlar, zamanın en büyük adaletsizliklerinden bazılarına meydan okuma cesaretine sahip olanlar barışı ve eşitliği savunanlar gençlerdi. Bu yüzden öğrenci hareketlerinin öneminin yalnızca kabul edilmesi değil aynı zamanda kutlanması da önemlidir.
AIPAC Siyonist lobinin rolü
Bu protestoların sonuçlarını tahmin etmek için henüz çok erken olduğunu düşünüyorum. Ancak kesin olan bir şey var. Protestocular tarihin doğru tarafındalar. Ancak Güney Afrika’da apartheid hükümetine karşı öğrenci hareketinin yaptığı gibi bu protestonun devam edip etmeyeceği belli değil.
Tarih, 1960’lar ve 1980’ler arasında ABD’li öğrenci aktivistlerin, Güney Afrika’nın apartheid rejimini destekleyen şirketlerle mali bağlarını kesmeleri için üniversitelerine baskı yapan ülke çapında bir harekete öncülük ettiğini gösterdi. Bu, apartheid İsrail rejimine karşı mevcut yatırımların çekilmesi çağrısına benzer şekilde. Üniversitelerine, Güney Afrika ile mali bağları koparmaları ve ayırmaları konusunda başarılı bir şekilde baskı yaptılar. Ancak Siyonistlere karşı mücadele başka bir hikaye.
Siyonistlerin Amerika’da AIPAC (Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi) olarak bilinen ve ABD hükümetiyle ana irtibatı sağlayan güçlü bir Yahudi lobi grubu var. Sonuç olarak, çok fazla etkiye sahipler ve bunu kullanıyorlar.
4215319