Lübnanlı yazar ve analist Farah Musa “Tarihi kim değiştiriyor? Birleşik bir milletten Arap uzlaşma partilerine kadar” başlığı altında bir makeleyi Iqna’ya gönderdi.
İslam dini hoşgörü mesajını getirince, Araplar cahiliyetten çıkarak bir dirilişle ihya edilmişlerdir. Hadîd suresi 9. ayetinde şöyle buyruluyor: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Kuşkusuz Allah size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”
İslam Peygamberi mesajını tebliğ etmiş ve insanları barış ve kurtuluş yoluna hidayet etmiştir. Araplar ve İslam ümmeti için yeni bir tarih yazılmalıdır. Bu tarih ki kelime ve kalemle başlar. Şöyleki Araplar, dinlerinde ve dünyalarında yeni insan kavramına diğerlerinden önce dokunmuşlardır.
Eğer İslam, Arapların dinlerinde, siyasetlerinde, toplumlarında ve ekonomilerinde, ondan önce de kültürlerinde, varoluş ve hayata karşı tutumlarında bu niteliksel sıçramaya izin vermişse o zaman tarih felsefesinin ve kavramlarının neden değiştiği sorusu her zaman ortaya çıkar. Peki neden Araplar ve Müslümanlar sanki hiçbir peygamber gelmemiş ve hiçbir vahiy indirilmemiş gibi cahiliye dönemine geri döndüler?
Peki bu dönüşümün Arapların geçmişlerini terk etmeleri ve bunun onların bilişsel ve insani dönüşümlerine sebep olmasından başka bir anlam mı taşıyor?
Bir gün, Şemseddin Zehabi'ye (muhaddis ve Müslüman tarihçi), Müslüman mezheplerde ve farklı dinlerde küresel perspektifin olmayışı ve hatta çelişkilere yol açması nedeniyle, tarihi gözden geçirmenin gerekli olup olmadığı ve siyasetin bunu yapıp yapamayacağı soruldu. “Müslümanları tarihten uzaklaştıran, farklı partilere bölen politikalar, tarihin yeniden inşasına sebep olamaz. Siyaset, hem dinde hem de siyasette tarihsel perspektifi ve amacı düzeltmekten acizdir.
Kur’an-ı Kerim’de sunulan ve tavsiye edilen yöntem, her türlü reformun başlangıç noktasıdır. Dindarların yapması gereken de budur. Çünkü Kur’an bilimden ve dinden bağımsız bir siyasetten söz etmiyordu. Bu nedenle dini anlayışın tarihi düzeltmedeki anlamı üzerinde düşünmüyoruz. Dolayısıyla perspektif ve objektif açıdan tarihi doğrulamaya çalışmanın bir anlamı yok. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin hayatlarında meydana gelen olayları anlatırken tarihi bilgilerin doğruluğuna dikkat çeker.
Kur’an’ın tarihle ilgili ortaya koyduğu görüş, alimleri dinde birliğe dikkat etmeye zorlamaktadır ve bu da kaçınılmaz olarak siyasi ifadede de birliği gerektirmektedir. İmamlık, Arapların ve Müslümanların hayatında rol oynarken, rolü İslam ümmetinin birliğini koruyarak ve partizan bölünmeleri önleyerek dinin mesajını iletmekti.
İmamlığın tarih boyunca yaptığı budur. İmamlar her zaman tahakküme karşı birliği, siyasi sapkınlığa karşı liderliği savunmuşlardır. Kur’an’da Enbiyâ suresi 92. ayetinde şöyle buyruluyor: “Gerçekten bu, tek bir din topluluğu olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin rabbinizim. Şu halde bana kulluk edin” (dedik).”
Vahdet ile Yüce Allah’a ibadet arasında yakın bir ilişki olup tarihin ıslah edilmesinde sorunun dini inançların ıslah edilmesiyle başladığı vurgulanmaktadır. İslam tarihi, ümmetin tarihidir, dolayısıyla Kur’an’da da tavsiye edilen bu birlik vurgusunda İslam’ın konumu konusunda herhangi bir tartışma yoktur ve Resulullah (as) bu konumu uygulamalı olarak ifade etmiştir. Tarihsel ve politik yöntemlere dayanmaktadır.
İslam bakış açısına dayanan tarihi reform meselesi, insanların dini ve siyasi gelişmelerindeki durumuyla ilgili değildir. Aksine Kur’an’ı referans alarak ümmetin yeniden dirilmesine engel olan tüm dinleri ve partileri dışlamaktadır.
Şüphesiz bugün Arapların yaşadıkları bu partizanlığın bir yansımasıdır. Eğer İslami bakış açısına dayalı tarihsel gelişimin anlamını anlamış olsalardı, bu kadar dinsel ayrılığa varmazlardı.
Araplarla İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi tarihi düzeltmez, aksine göçleri ve olumsuz değişimleri beraberinde getirir. Çünkü İslam ümmeti artık Allah’ın emrettiklerini yapmamakta ve geriye gitmektedir.
Mevcut politikaları değiştirerek ve İslam ümmetinin parlak tarihini yeniden canlandırarak tarihin revizyonuna başlamalıyız. İlahi geleneklerin egemenliğine inanmamız ve insan beklentilerinin ötesinde tarihsel gelişmeler beklememiz için Kur’an vizyonunda tarihsel gelişimin gereği budur.
Araplarla Siyonist rejim arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin İslam milletinin tarihsel evriminde emsali yoktur.
Bu uzlaşma Arap uzlaşmacıların dinler ve milletler tarihinde kaydettikleri en büyük ihanet iken, bugün tarihin gerçek bir ıslahından nasıl bahsedebiliriz?
4231241