IQNA

Malezyalı profesör:

İran’ın savunma operasyonları Siyonistlerin manevi zayıflığını ortaya koydu

21:46 - July 20, 2025
Haber kodu: 3488328
IQNA - Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Danyal Yusuf, İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaş neticesinde İsrail’in Batı’ya ne kadar bağımlı olduğu ve manevi zayıflıklarını gözler önüne serdiğini söyledi.

“İran onuru ve gücü:  Füzelerin ötesinde bir mesaj” başlığı altında uluslararası web semineri, Cumartesi günü İqna Haber ajansı’nda Cihad-i Danişgahi Başkanı ve dünyanın çeşitli üniversitelerinden çok sayıda profesörün katılımıyla gerçekleştirildi.

Web seminerindeki konuşmasında Malezyalı analist Danyal Yusuf, İsrail’in İranlı nükleer bilim insanlarını öldürme eylemleri kınayarak diğer Müslüman ülkelerinde uluslararası hukuk ihlallerine sessiz kalmaması gerektiğini ifade etti.

Konuşma metninin özeti şöyle:

Bu web seminerindeki konuşmamada, Uluslararası hukuk çerçevesinde İran’ın meşru savunması, İranlı bilim insanlarının hedef alınması ve nükleer program, Gerçek Vaat 3 Operasyonu’nun bölgeye etkisi konularına değineceğim.

Ben Danyal Yusuf Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve Medeni çalışmalar doçenti ve aynı zamanda Barış, Diyalog ve Yabancı Düşmanlığı Çalışmaları (PEDIXS) Merkezi Direktörü  olarak görev yapmaktayım.

İran’ın İsrail saldırganlığına karşı kendini savunma hakkı konusundaki Başbakanımız Enver İbrahim’in açıklamasıyla Malezya’nın tutumunu bir kez daha yineleyerek başlamak istiyorum. Malezya, İran’la ve meşru müdafaa hakkıyla dayanışma içindedir. Malezya İsrail’in nükleer bilim insanlarının öldürülmesi eylemlerini kınıyor. Ayrıca, diğer Müslüman ülkeleri de bu tür saldırılar ve uluslararası hukukun bu kadar açık bir şekilde hiçe sayılması karşısında sessiz kalmamaya çağırıyor.

İran’nın dayanıklılığını ve kendi kendine yeterliliğini takdir ediyoruz. İran’nın  yatırım eksikliğine rağmen teknolojisini nasıl geliştirdiği İslam ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler tarafından örnek alınmalıdır.

Aynı zamanda Batılı güçlerin İsrail’in İran’a saldırıları karşısında sessiz kalmalarını kınamadaki ikiyüzlülüklerini ve çifte standartlarını da eleştiriyoruz.

 İran’ın nükleer kapasitesini asla kitle imha bombaları üretmek için kullanmayacağı yönündeki fetvası da göz önüne alındığında eldeki kanıtlar bu 12 günlük savaşta İran’nın saldırgan taraf değil, savunmada olduğu açıkça göstermektedir. Gerginliğin tırmanması ise İsrail’in İran’ın nükleer programı için önemli gördükleri bilim insanları ve uzmanları ortadan kaldırmasıyla gerçekleşti. 

İsrail’in altyapı, hastaneler, televizyon binası ve yerleşim alanlarına yönelik saldırılarını genişletmesi de sivil kayıplara yol açtı. Uluslararası hukuk ve sivil koruma kapsamında, örneğin Uluslararası Adalet Divanı veya Uluslararası Hukukçular Komisyonu gibi kuruluşlar, sivilleri hedef almanın hiçbir şekilde haklı gösterilemez olduğunu belitmiştir.

Bilim insanları hedeflerine ulaşma konusunda hiçbir şekilde hedef alınmamalıdır. İran misilleme yapması meşru müdafaa olarak değerlendirilebilir. Tel Aviv’deki askeri istihbarat merkezi ve Mossad yetkililerini hedef olmak meşru müdafaydı.

Gerçek Vaad 3 Operasyonu, İran’ın kendini savunma yeteneğini başarıyla kanıtladı. İran, egemenliğini ve topraklarını savunmak için savaşa zorunlu olarak girdi.

İran’ın mesajı çok açık: İsrail saldırganlığı durursa, biz de saldırıları durdururuz.

İran’ın amacı savaştan mümkün olan en kısa sürede çıkmak ve devam eden çatışmaya rağmen müzakerelere her zaman açık kapı bırakmasıydı.

Ateşkes elbette füze alışverişini durdurdu, ancak savaşın gelecekte başka şekillerde de devam etmesi bekleniyor. Ancak, bilim insanlarını ve sivil altyapıyı hedef alan İsrail saldırısının uluslararası hukuka aykırı olduğu vurgulanmalıdır.

Aynı zamanda, İran’ın nükleer tesislerine verilen zararın boyutu hakkında gerçek bir bilgimiz yok. Dolayısıyla, İsrail ve Batı’nın bu bağlamdaki hedeflerine ulaşıp ulaşmadığı belirsizliğini koruyor. 

Gerçek Vaad 3 Operasyonunun başarılarından da bahsetmek isterim. İran’ın füze programının etkinliğinden bahsetmeden geçemeyeceğim. İsrail, ABD, İngiltere ve Fransa tarafından ortaklaşa geliştirilen gelişmiş hava savunma sistemlerine rağmen bin kilometre mesafedeki hedefleri vurabilmesi, İran için önemli bir başarıdır.

 Bu büyük bir teknolojik atılım olup aynı zamanda, İsrail’in 12 günlük savaştan önce sandıkları kadar savunmasız olmadığını göstererek yeni bir caydırıcılık döneminin de önünü açmıştır.

Bu savaş farklı etnik kökenlere sahip İran halkını iç bölünmelere rağmen birleştirerek İran halkının gücünü gösterdi. Benim düşünceme göre, ele alınması gereken istihbarat teşkilatının güvenliği sorunları ve beşinci kol unsurlarının potansiyel etkilerinede değinmek gerekir.

Diğer yandan savaş, İsrail’in hava savunması, sınırlılıkları, Batı desteğine aşırı bağımlılığı ve manevi zayıflığını ortaya çıkardı ve bazı İsrailli siviller, gerginliğin tırmanmasından korktukları için işgal altındaki toprakları terk etmeye başladı.

Ateşkes artık gerilimin sona erdiği anlamına gelmiyor. Bu durumun çeşitli biçimlerde tırmanıp geliştiğini göreceğiz. Gelecekte istikrarsızlık yaşanacak.

Bu durum, tüm tarafların, özellikle ikiyüzlü Batılı güçlerin ve İsrail’in, uluslararası insancıl hukuka uyması ve bu hukuku eşit şekilde uygulaması, sivillerin yaşamlarının ve altyapının korunmasına öncelik vermesi, bilimsel araştırmaların korunmasına ilişkin etik sorumluluklara sahip olması ve uluslararası hukukun gözetildiği küresel bir düzeni savunması gerektiğinin acil bir hatırlatıcısıdır.

Sivillerin hayatları korunmalı, sürdürülebilir ve barışçıl bilgi arayışı desteklenmelidir. Kalkınma çatışma içinde değil, diyalog içindedir.

4294727

captcha