
Lübnanlı askeri ve stratejik işler uzmanı Michael Awad, IQNA’ya Gazze’deki son gelişmeleri ve İsrail rejiminin attığı son adımları anlattı.
Röportajın tamamı şöyle:
IQNA - Bugün bazı resmi Arap rejimleri, Amerika’nın rolüne ve Trump’ın açıkladığı “barış planına” güveniyor. Sizce bu girişim hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu plan, destekçilerinin iddia ettiği gibi, savaşın sona ermesine ve barışın başlamasına yol açabilir mi?
--Resmî Arap ve İslam sistemi, aslında Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın bir ürünüdür. Mevcut hükümetlerin ve sınırların çoğu, Siyonist rejimle etkileşim kurmak ve Batı'nın çıkarlarına hizmet etmek amacıyla oluşturulmuştur. Rolleri, bölgede hakimiyetlerini sürdürmek, kaynakları yağmalamak ve bağımsız bir gücün ortaya çıkmasını engellemek olmuştur.
Aynı hükümetler, bugün bile ABD’yi güvenli, liman olarak görüyor. Ancak İsrail’in Katar’a saldırısı da dahil olmak üzere son olaylar, Washington’ın güvenlikte ve güvenilirlikte sınıfta kaldığını olduğunu göstermiştir. Amerika aslında İsrail’in destekçisi olup bölgenin kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmaktadır. Hal böyleyken Arap liderler eski yanılsama ve alışkanlıklarında ısrarcı olmuş ve aynı bağımlı politikalarda ısrarcı olmaya devam etmektedir.
IQNA – Hamas’ın ateşkes anlaşmasını tam bir güven ve kararlılıkla uygulamaya kararlı olduğu söyleniyor, ancak ateşkes kırılgan ve Siyonist rejimin anlaşmaları ihlal etme konusunda uzun bir geçmişi var. Bu sürecin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-- Hamas, Türkiye, Mısır ve Katar gibi bölgesel garantörlerden destek gördü; hatta Trump bile Hamas ile arabulucuları aracılığıyla müzakere ettiğini ve onların rolünü övdüğünü defalarca dile getirdi. Bu faktörler Hamas’ı anlaşmanın devamı konusunda iyimser yaptı. Diğer yandan, Gazze’deki yaygın yıkımın ardından, yeniden inşa için göreceli bir barış arayışında. Ancak Amerikan-İsrail planı oldukça açık: Trump’ın bahsettiği “Riviera Planı” olarak adlandırılan Gazze'nin yarısını kontrol etme projesi. ABD başkan yardımcısı, yeniden inşanın yalnızca İsrail işgali altındaki bölgelerde gerçekleşeceğini açıklamıştı. Binyamin Netanyahu da bir pay istiyor ve savaşın devam etmesini siyasi hedeflerine ulaşmanın bir yolu olarak görüyor.
Gazze’nin yıkımı ve halkın katledilmesi, Trump ve iş adamlarının planlarına hizmet etti. Ancak savaşın sonucunda İsrail itibarı yerle bir oldu ve Netanyahu’nun konumunu zayıflattı. Krizin devam etmesi halinde hükümetinin çöküşüne yol açabileceği endişesi de var. Dolayısıyla, çatışmanın yeniden alevlenme riski devam ediyor.
IQNA - Anlaşmanın bir bölümünde tutukluların serbest bırakılması şartı var. Ancak bazıları bu kısmın uygulanmasının ardından İsrail’in anlaşmayı ihlal edeceğinden endişe ediyor. Siyonist düşmanın her şeyi tekrar mahvetmesi mümkün mü?
--Gaddar ve hain bir düşman olan İsrail her an anlaşmaya aykırı davranabilir. Trump, savaşın devam etmesinin Amerikan çıkarlarına zarar verdiğini bizzat kabul etti ve hatta Netanyahu’ya, “Artık dünyanın desteğine güvenemezsin, çünkü dünya sana karşı” dedi. Netanyahu isyan ederse, Trump kesinlikle Gazze’yi kurtarmak veya Filistin haklarını savunmak için onunla bir savaşa girmeyecektir. Amerika, adalet ve özgürlük için değil, kendi çıkarları için gelişmeleri sürekli olarak değiştirmeye çalışıyor.
IQNA - Ateşkesin ardından Siyonist rejim gerçekten Gazze’den tamamen çekilmeye devam edecek mi? Washington veya Trump, anlaşmanın tarafsız arabulucusu ve garantörü olarak kabul edilebilir mi?
--Aslında savaş henüz bitmedi ve iki eksenden biri kesin bir zafer kazanana kadar devam edecek. Netanyahu, nihai hedefini Hizbullah ve Gazze direnişinin silahsızlandırılması, Filistin’in büyük bir bölümünün tahliyesi ve ‘Büyük İsrail’in ilan edilmesi olarak açıkladı, ancak gerçek güç dengesi sonucun tam tersi olacağını gösteriyor.
İsrail’in sahadaki yenilgileri, kara hedeflerine ulaşamaması ve yalnızca hava bombardımanlarına bel bağlaması, rejimi çöküşün eşiğine getirdi. Direniş sahnesi muhtemelen Gazze’den Batı Şeria’ya ve hatta Golan ve Ürdün gibi diğer bölgelere yayılacak. Bu koşullar altında, halk direnişi yaygın bir gerçeklik haline gelecek ve Filistin’in denizden nehre tamamen kurtuluşuna kadar savaşın devam etmesi kaçınılmaz. Ne sözde İbrahimi planları, ne normalleşme ne de yeni bir anlaşma; bunların hiçbiri artık etkili değil.
IQNA - Bazıları mevcut durumun direniş ekseni ile uzlaşma ekseni arasında yeni bir denge yarattığına inanıyor. Bu durumun geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?
-- Lübnan’da, anayasa ve mezhepsel güç dengesi temelinde, direnişi güç kullanarak silahsızlandırmak imkânsızdır. Ülkenin üçte birini oluşturan Şii cemaati, siyasi düzeyden orduya kadar nüfuz sahibidir. Lübnan ordusunun silah gücü sınırlıdır ve Hizbullah'a karşı askeri olarak mücadele edememektedir. Komutanları da hükümetin bu konudaki yetersizliğini kabul etmektedir. Hatta Amerikalı yetkililer bile Lübnan hükümetinin direnişi silahsızlandıramadığını kabul etmektedir.
Herhangi bir İsrail saldırısı durumunda, bu eylem altyapıyı yok edecek ve sonuç olarak direnişin meşruiyetini yeniden tesis edecektir. Lübnan halkı, ülkeyi savunabilecek tek gücün direniş olduğunu biliyor.
Son dönemdeki Şii yürüyüşleri ve toplumsal uyum sahneleri, bu devasa halk gücünün köklü olduğunu ve Lübnan’da hiçbir gücün onunla mücadele edemeyeceğini gösteriyor. Hizbullah Genel Sekreteri de, direniş silahını son nefesine kadar savunacağını, çünkü bu silahın ulusal onur ve bağımsızlığın sembolü olduğunu belirtti. Olası bir İsrail saldırısı, bu askeri gücü yok etmek yerine, daha da genişletecektir.
IQNA - - ABD ve İsrail, bölgedeki İslami direnişi silahsızlandırmak için çalışıyor. İran bu durumda nasıl bir strateji izliyor ve direnişin silahlarının imha edilmesi mümkün mü?
--Tahran hiçbir zaman anlık tepki vermiyor, bölgedeki güç dengesini yeniden sağlamak için stratejik ve uzun vadeli bir vizyonla hareket ediyor. İran, mevcut çatışmanın doğasını anlayarak bunu küçük bir savaş olarak değil, kendi varoluşu ve İslam ümmeti için belirleyici bir mücadele olarak görüyor.
İran’ın bakış açısına göre, güvenliği Filistin’de başlıyor ve Akdeniz’e kadar uzanıyor. Bu yaklaşım, onu diğer devletlerden daha istikrarlı kılıyor. Tahran, bu savaşlar ne kadar artarsa, yapay yapıların zayıflığının o kadar belirginleşeceğine ve direniş ekseninin bölgeyi özgürleştirmek için tek tarihsel ve etkili seçenek olarak meşruiyetinin o kadar kanıtlanacağına inanıyor.
4313273