
“Hayat sana mandalina verdiğinde” (When Life Gives You Tangerines ) dizisi Kim Won-seok ve Lim Sang-chun'un bir eseri olup olayın geçtiği ada, umudu, minnettarlığı ve insan kimliğini simgeleyen mandalina hasadıyla ünlü. İster zor ister kolay olsun, hayatın size sunduğu her şeye minnettar olmanız ve bundan tatlı bir şeyler çıkarmaya çalışmanız gerektiğinin bir metaforu.
Dizide zorlu yaşam koşullarını daha güzel bir şeye dönüştürmeyi konu alan bir atmosfer yansıtılıyor. Bu büyük bir başarıdan ziyade hoşgörü, uyum sağlama ve günlük hayatta güzelliği bulmayı anlatıyor.
Dizinin konusu, 1951’de Jeju Adası’nda doğan Ae Sun ve Gwan Shik’in hayatlarında karşılaştıkları zorluklar ve zamanla gelişen aşkları olarak geçiyor.
Bu eser aşk, yoksulluk ve kişisel gelişimle ilgili gibi görünse de, daha derin bir düzeyde Kur’an öğretilerinde ve İslam tasavvufunda gündeme gelen acı ve sabır, sevgi ve sadakat, kadere razı olma ve acının anlam kazanması gibi kavramları ele almaktadır.
Acı ve sabır: Dizi boyunca karakterler hayatın zorluklarıyla boğuşuyor. Yoksulluk, sosyal kısıtlamalar, hayallerin suya düşmesi... Ama hayattan kaçmak yerine, onda anlam bulmaya çalışıyorlar. “Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirâh:5)
Dizinin karakterleri pes etmeyerek hayatın onlara verdiği ‘mandalinalardan’ tatlı yapmayı öğreniyorlar, bu mandalinalar ekşi olsa bile.
İnşirâh suresi 5-6. ayetlerinde bu bakış açısını yansıması görülebilir. Zorluk ve kolaylık birbirinden ayrı değildir; zorluktan kolaylık doğar.
Mevlana şöyle der: Her acının özünde gizli bir rahmet vardır; tıpkı yoksulluk ve zorluktan şiir ve sevgi yaratan ve hayatına anlam katan Ae Sun gibi.
Sevgi ve sadakat: Ae Sun ve Gwan Shik’in aşkları sade ve gösterişsiz olup dayanıklılığa, varlığa ve fedakarlığa dayanır.
“Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. “ (Rûm: 21)
Kur’an’daki sevgi, geçici bir tutku olmayıp dinginliğe ve sabra götüren bir sevgidir.
Kadere rıza göstermek: “Allah şöyle buyurur: “Bugün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlar için, ebedî kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan hoşnuttur, onlar da O’nun rızasını kazanmaktan ötürü mutludurlar. İşte büyük kurtuluş budur. “ (Mâide:119)
Ae Sun aksiliklerle karşılaşmasına rağmen sonunda bir memnuniyet ve rıza aşamasına ulaşır. Bu bir teslimiyet değil hayatın her zaman kişinin istekleri doğrultusunda gitmediğinin derin bir şekilde anlaşılmasıdır.
Ama anlamı vardır. Allah Beyyine suresi 8. ayetinde şöyle buyuruyor: “Onların rableri katındaki ödülleri, altından ırmaklar akan, içinde devamlı kalacakları adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bu, rabbini sayıp O’ndan korkanlar içindir.”
Acının anlama dönüşmesi: “Ey insan! Sen rabbine doğru büyük bir çaba içindesin; sonunda kuşkusuz O’na kavuşacaksın da.” (İnşikak: 6)
Bu ayet, ızdırabın manaya dönüşmesinin en açık Kur’an tefsiridir: ızdırap, yoldan sapmak değil, bilakis Allah’a ulaşma yolunun kendisidir.
Acı ve musibetler tesadüfi değildir; Allah’ın planının bir parçasıdır. Tasavvufi görüşte, acıyı nura dönüştüren “anlam bilgisi”dir.
Kur’an’da acının üç temel rolü vardır:
1. Ruhu sınamak ve arındırmak
2. Anlama ve Allah’a doğru ilerlemek
3. Sabrı, kanaati ve farkındalığı gerçekleştirmek
Dolayısıyla acı, bir arınma ve yaklaşma vesilesidir; sabır ve imanla kabullenilirse nura ve manaya dönüşür.
Viktor E. Frankl’ın “Anlam Arayışı” adlı kitabı, 20. yüzyılın en etkili eserlerinden biridir.
Viktor Frankl, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kamplarına (Auschwitz dahil) gönderilen Avusturyalı bir psikiyatrist ve nörologdu. Ailesinden sağ kurtulan az sayıdaki kişiden biriydi ve serbest bırakıldıktan sonra deneyimlerini bu kitapta anlattı.
Frankl, ‘hayatın nedenini bulan kişi,’ der, her şekilde üstesinden gelir. Frankl, en karanlık durumlarda bile içimizde bir umut ve anlam ışığı bulabileceğimizi hatırlatır. Anlam, bize dışarıdan verilen bir şey değildir; onu kendi içimizde yaratmalıyız.
Yazar acı içinde insanın, kendini mümkün olan en yüksek haliyle tanıma fırsatı bulableceğini söylüyor.
Bu dizi, bir yaşam manifestosu olarak tanımlanabilir. Her şey her zaman tek bir notayla ilerlemez ve insanın ruh hali ve yaşam koşulları farklı zamanlarda değişir.Tıpkı dör mevsim gibi; ilkbahar (canlılık), yaz (meyveli ve sıcak bir his), sonbahar (sakin ve romantik) ve kış (güçlü ve inatçı, bazen de acımasız).
4313549