IQNA’nın raporuna göre, her yıl 15 Mayıs'ta Filistinliler, İşgal Altındaki Topraklardaki Filistin yanlıları ve dünyanın diğer bölgelerindeki özgürlükçüler, Siyonist rejimin yayılmacılığına ve işgaline karşı yürüyüş ve protesto düzenliyorlar.
Nakba günü 1948 yılından itibaren ölen ya da öldürülen Filistinlileri anmak, yaşanan sürgünün ya da göçlerin sonucunda kaybedilen toprakların, malların, mülklerin ve hakların yasını tutmak için her yıl 15 Mayıs tarihinde Filistinliler tarafından anma günü olarak geçirilir . Nakba Günü Filistinliler, Filistin'deki evlerine ve köylerine dönme haklarını yeniden teyit ediyorlar.
Bu yıl Filistin tarihindeki trajedinin 73. Yıldönümü İşgal Altındaki Topraklardaki son olaylar nedeniyle, olay daha önce gerçekleşmiş olan diğer yıldönümlerine denk geliyor. Filistinliler, İsrail'in ölümcül hava saldırıları, aşırılık yanlısı Yahudi saldırıları ve İsrail güçleri tarafından uygulanan diğer şiddet türleri arasında Nakba yıldönümünü geçiriyor.
15 Mayıs 1948'de, İsrail rejiminin 1948'de kurulmasının ardından yaklaşık 750.000 Filistinli Batı Şeria, Gazze, Ürdün, Suriye ve Lübnan'da hala var olan mülteci kamplarına gönderildi. Aynı yıl Filistin’in Deyir Yasin köyünde yaklaşık 600 kişi Siyonist militanlar tarafından saldırıya uğradı. 100'den fazla Filistinli öldürüldü. Katliam, Filistinlilere evlerini terk etmeleri için baskı yapmaktı.
Yüzlerce yıl önce, Yahudiler ve Araplar, Osmanlı İmparatorluğu'nun vatandaşları olarak Filistin'de birlikte yaşadılar. Ancak bu durum Birinci Dünya Savaşı'ndan ve Filistin'de İngiliz vesayetinin kurulmasından sonra sona erdi. 1917'de Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bir deklarasyonda İngiliz hükümeti Yahudilere Filistin'de bir devlet kurma sözü verdi.
O zamandan beri, Siyonist rejimin kurulmasıyla birlikte, milyonlarca Filistinli artık kendilerini askeri işgal altında yaşamaya ve İsrail'in topraklarında daha fazla genişlemeye tanık olmaya zorlandı. 2010 itibariyle, Batı Şeria'nın% 42'si İsrail yerleşimleri tarafından veya doğrudan İsrail ordusunun kontrolü altındaydı. Nisan 2020'de İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu Batı Şeria'nın daha fazla bölümünü ABD desteğiyle ilhak etme niyetini açıkladı.
Filistin istatistiklerine göre, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te şu anda 196 yerleşim yerinde (Siyonist rejimin onayıyla inşa edilmiş) ve 200'den fazla mülteci köyünde (Siyonist rejimin onayı olmadan inşa edilmiş) yaklaşık 640.000 Yahudi göçmen yaşıyor.
Uluslararası hukuk, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü "işgal edilmiş bölgeler" olarak kabul etse ve buradaki tüm Yahudi yerleşim faaliyetlerini yasaklasa da, bu yerleşimlerin inşası ve çoğunlukla Yahudi aşırılık yanlılarının Siyonist rejimin desteğiyle yerleşimi olağan hale geldi.
Son protestoların ve şiddetin kıvılcımı da bu sorundan kaynaklanıyordu ve Şeyh Cerrah bölgesindeki birkaç Filistinli aileyi evlerini boşaltmaya zorlamak, şiddete ve sonunda Siyonist rejim ile Gazze arasında başka bir savaşa yol açtı. Sayıları 70'in üzerinde olan Filistinliler, 1948'de İsrail'in kurulduğu Batı Kudüs'teki evlerinden kaçtıktan sonra Doğu Kudüs'e taşınan ailelerden geliyor.
Ancak son çatışmaları geçmiştekilerden farklı kılan iki şey var. Birincisi, farklı şehirlerde Araplar ve aşırılık yanlısı Yahudiler arasında Siyonist rejim içinde meydana gelen çatışmalardır. Geçmişte Batı Şeria'da sınırlı gösteriler olurdu. Ancak işgal altındaki topraklardaki diğer şehirler nadiren şiddete başvururdu.
İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu onları Gazze füzelerinden daha tehlikeli bir tehdit olarak nitelendirirken, son protestolar işletmelerini, evlerinin ve ibadet yerlerinin şiddetli saldırıların hedefi oldu. Ancak bazıları, Netanyahu hükümetininki de dahil olmak üzere aşırı sağ politikaların kademeli olarak normalleşmesinin Lehava La Familia gibi şiddet yanlısı Arap karşıtı grupların sokaklara dökülmesi için bir alan yarattığına inanıyor.
Son çatışmaları öncekilerden ayıran ikinci konu ise Hamas'ın Siyonist rejim topraklarına yönelik saldırılarının boyutu. Daha gelişmiş füzelerle gerçekleştirilen bu saldırılar işgal edilen topraklarda önemli hasarlar verdi. Öte yandan, Demir Kubbe olarak adlandırılan sistemin Hamas füzelerinin büyük bir yüzdesini takip edip tasarlamış olmasına rağmen bununla birlikte, yüksek füze hacmi, bu sistemin kırılganlığını ortaya çıkardı ve yüksek bakım ve işletme maliyeti nedeniyle, Siyonist rejime ekonomik zarar da verecek.
Ancak bu çatışmaların sonucu ne olursa olsun (üçüncü taraf aracılı ateşkes), bu çatışmaların köklerine değinilene ve Filistinlilerin ihlal edilen hakları geri gelene kadar, bu şiddetin tekrar tekrar küllerin altındaki kor ateş gibi olacağını gösterecektir ve daha kötü sonuçlara yol açabilir.