IQNA

İmam Sadık'ın (a.s) Şehadeti

16:30 - May 27, 2022
Haber kodu: 3476286
Hz. İmam Sadık (a.s) insanlara geri dönülmez ecelinin yaklaştığının yakın olduğunu duyurmuştu.

Halife Mansur ed-Devanikî zamanında, nübüvvetin devamı ve İslâm düşüncesinin dehası İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) yaşadığı sıkıntıların, mihnetlerin ardı arkası kesilmiyordu. İmam (a.s) Şiasının, Ali evladının yaşadıkları türlü zorlukları ve musibetleri de görüyordu. Bizzat kendisi de türlü baskılara ve eziyetlere, tahkirlere maruz kalıyordu. Tağut da her seferinde onu çağırıyor; hakaret ve tehditlerle karşılıyor, ilmî otoritesine ve hocalığına, dünyadan yüz çevirip kendini ibadete vermiş olmasına, ilmi yaymasına saygı göstermiyordu. Üstüne üstlük Tağut bunlarla da yetinmiyordu. Çünkü İmam Cafer-i Sadık (a.s) onun için korkutucu bir siluetti. Aşağıda İmam'ın (a.s) vefatına yakın son zamanlarında yaşadığı bazı olayları özetle sunmak istiyoruz. İmam Sadık (a.s) insanlara geri dönülmez ecelinin yaklaştığını, Rabbine kavuşmasının yakın olduğunu duyurmuştu.

a) Şihab b. Abdu Rabbih anlatıyor: Ebu Abdullah (a.s) bana dedi ki:

"Muhammed b. Süleyman sana başsağlığı dilediği zaman ne yapacaksın?"

Allah'a yemin ederim ki, Muhammed b. Süleyman'ın kim olduğunu bilmiyordum. Bir gün Basra'da şehrin valisi Muhammed b. Süleyman'ın yanında bulunuyordum. Birden bana bir mektup verdi ve şöyle dedi:

"İmam'ın Cafer b. Muhammed'in vefatından dolayı, Allah senin ve bizim ecrimizi arttırsın." Derhal İmam'ın (a.s) bana söylediklerini hatırladım ve hıçkırık bir düğüm gibi boğazıma oturdu.4

b) İmam Cafer Sadık (a.s), kendisini öldürmek isteyen Mansur'a, ecelinin yaklaştığını haber vermiş ve şöyle buyurmuştu: "Şefkat göster. Andolsun sana eşlik etme süresi azaldı." Sonra İmam (a.s) oradan ayrılıp gitti. Bunun üzerine Mansur, İsa b. Ali'ye: "Kalk, ona sor; onun mu yoksa benim mi ecelim yaklaştı?" İsa arkadan yetişti ve Mansur'un sözlerini aktardı. Buyurdu ki: "Hayır, benim ecelim yaklaştı."5

Nitekim İmam'ın (a.s) haber verdiği husus gerçekleşti. Aradan uzun bir zaman geçmeden dünyadan göçtü gitti. İmam Cafer-i Sadık (a.s), Mansur Devanikî tağutunun boğazında bir dert düğümüydü. Onun için bir sıkıntı kaynağıydı. Nitekim İmam Sadık (a.s) bu durumu dostu, sırdaşı Muhammed b. Abdullah el-İskenderî'ye anlatmıştı. Muhammed şöyle diyor: Bir gün Mansur'un yanına gittiğimde onu üzüntülü gördüm. "Niçin böyle düşüncelisin?" dedim. Dedi ki: "Ey Muhammed! Fatıma'nın evladından yüzden fazlası öldürüldü. Tümünü de Mansur öldürmüştü. Ama efendileri, imamları hâlâ yaşıyor."

"Kimdir?" diye sordum. "Cafer b. Muhammed es-Sadık." dedi. Muhammed, onu bu düşüncesinden vazgeçirmeye çalışır ve şöyle der: "O kendini ibadete vermiş bir adamdır. Saltanat ve hilafet istemeyecek kadar Allah ile meşguldür." Mansur bu sözlerden memnun kalmaz ve şu karşılığı verir: "Ey Muhammed! Senin ona inandığını, imamlığını kabul ettiğini biliyorum. Ama saltanat kimseye vefa etmez."6

Bundan sonra tağut, İmam'ın faaliyet alanını daraltmaya başlar. Casuslarıyla onu çembere alır. Onlar, İmam'ın her hareketini not edip tağuta iletirler. İmam Cafer-i Sadık (a.s), yaşadığı sıkıntıları şöyle dile getirmiştir:

"Selamette olmak ne kadar da zorlaştı. Hatta selamet yolu bile gizlendi. Eğer selameti bir şeyde aramak gerekirse onu tanınmamak ve inzivada olmakta aramak gerekir. Eğer bulunmazsa sessiz olmada aranmalıdır. Mutlu kimse, kendine bir yalnız köşe arayıp orada kendisine uğraşandır."7

Mansur Devanikî, insanlardan utanmadan ve Allah'ın ateşinden korkmadan İmam'ı öldürmeyi plânlamıştı.8 Öldürücü bir zehir hazırlatmış ve valisi aracılığıyla İmam'a (a.s) içirmişti. İmam (a.s) onu içince, bağırsakları parçalanmış, dayanılmaz acılar çekmeye başlamıştı. Artık hayatının son demlerinin yaklaştığını anlamıştı. İmam Cafer-i Sadık (a.s), kaçınılmaz ecelinin yaklaştığını hissedince bazı vasiyetlerde bulunmuştu.

Bu vasiyetlerin bazıları şunlardır:

a) el-Eftas adıyla bilinen Hasan b. Ali'ye yetmiş dinar verilmesini vasiyet etti. Bir adam bunun üzerine şöyle dedi:

"Bıçak alıp sana saldıran bir adama mirasından pay mı veriyorsun?" İmam (a.s) şu karşılığı verdi: Yazıklar olsun sana! Allah'ın şu sözünü okumadın mı?: "Onlar ki Allah'ın gözetilmesini emrettiği bağları gözetirler, Rablerinden korkarlar ve kötü hesaptan çekinirler."9

İmam Cafer-i Sadık (a.s), olabilecek en üst düzeyde yüce dine kendini adamıştı. Dinin bütün değerlerine ve hedeflerine eksiksiz iman etmişti. Duygulardan ve tutkulu arzulardan uzaklaşmıştı. Bu yüzden kendisini öldürmek isteyen bu adama da iyilik edilmesini vasiyet etmişti. Çünkü bu adama iyilik etmesi, yüce Allah'ın sürdürülmesini emrettiği akrabalık bağlarını gözetmenin bir gereğiydi.

b) İmam Cafer Sadık (a.s) özel vasiyetlerde de bulundu. Bu özel vasiyetlerini halkın gözü önünde beş kişiye tevdi etti: Mansur Devanikî, Muhammed b. Süleyman, Abdullah, oğlu İmam Musa, eşi Humeyde.

Bu şekilde vasiyette bulunmasının nedeni, zorba yönetimin oğlu İmam Musa Kâzım'a (a.s) bir kötülük etmesinden korkmasıydı. Nitekim bu durum onun vefatından sonra açık bir şekilde ortaya çıktı. Mansur Medine valisine bir mektup yazarak İmam'ın vasiyet ettiği kişiyi öldürmesini emretti. O da cevap olarak şunu yazdı:

"O beş kişiye vasiyette bulunmuştur, sen de onlardan birisin." Mansur buna karşılık şunu yazdı: "Bunları öldürmenin imkânı yoktur."

c) İmam Cafer-i Sadık (a.s) bütün vasiyetlerini oğlu İmam Kâzım'a (a.s) yaptı; kendisinin cenaze işlemleriyle uğraşmasını, yıkamasını, kefenlemesini ve namazını kılmasını emretti. Onu kendisinden sonraki İmam olarak tayin etti. Şiasından ileri gelen has adamları ona yöneltti. Ona itaat etmekten ayrılmamalarını emretti.

d) Eşi Humeyde Hanımefendi'yi çağırdı. Komşularını ve hizmetçilerini toplamasını emretti. Bunlar yanında toplanınca da şöyle dedi: Bizim şefaatimiz, namazı önemsemeyenlere ulaşmaz. Artık ölüm; nübüvvet evladına, İslâmî düşünce uyanışının önderine iyice yaklaşıyordu.

Hayatının son demlerinde ailesine güzel ahlâkı, temiz sıfatları tavsiye etti. Onlardan, Allah'ın emirlerine ve hükümlerine muhalefet etmekten kaçınmalarını istedi. Bu arada Kur'ân'dan sureler, ayetler okumaya başladı. Sonra oğlu İmam Musa Kâzım'a (a.s) son kez baktı ve tertemiz ruhu yaratıcısına vardı. İmam Sadık'ın (a.s) şehit edilmesi, o çağda İslâm âleminin başına gelen en büyük felaketlerden biriydi. Bu hadisenin dehşeti karşısında İslâm âleminin dört bir yanı sarsıldı. Haşimîlerin ve diğer insanların evlerinden feryatlar yükseldi. İnsanlar, İmam'ın evine akın ettiler. Bütün Müslümanlar için bir sığınak, bir barınak konumundaki bu büyük insanın vefat etmesinden dolayı bir yandan dövünüyorlardı, bir yandan da birbirlerine başsağlığı diliyorlardı.

Yüreği yaralı İmam Musa Kâzım (a.s), babasının cenazesiyle ilgilendi. Tertemiz naaşını yıkadı. İhram olarak kullandığı iki Mısır kumaşı ile ve bir gömlekle kefenledi. Başına, dedesi İmam Zeynelabidin'den (a.s) kalma sarığı sardı. Kırk dinara satın aldığı bir abaya sardı. Naaşın teçhizini tamamladıktan sonra babasının namazını kıldı. Yüzlerce Müslüman da arkasında saf tuttu. Mübarek naaşı tekbir haleleri arasında eller üzerinde taşındı. İnsanlar hıçkırıklara boğulmuşlardı.

İmam'ın (a.s) faziletlerini, bu ümmete yönelik ilgisini anlatıp ağlıyorlardı. Kuşkusuz bütün ilim türlerine dair birikimini ümmet için harcamıştı. Mübarek naaş, kutsal Cennetu'l Baki mezarlığına getirildi. Dedesi İmam Zeynelabidin ve babası İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) yanında son karargâhına konuldu. Onunla birlikte ilmi, ağırbaşlılığı ve şu insan denilen canlının insanlığını oluşturan tüm değerleri de gömüyorlardı. İmam Cafer Sadık'la (a.s) ilgili bu mevzuu, ashabından Ebu Hureyre el İclî'nin onun için yazdığı şu ağıtla bitirmemiz yerinde olur:

Onu omuzlayıp taşıyanlara söylüyorum,
Omuzlarının ve boyunlarının üzerinde götürenlere:
Mezara ne taşıdığınızı biliyor musunuz?
Yüksek bir şahikayı andıran bir ağır konuktur o.

Kaynak: Ehlibeyt Alimleri Derneği

captcha