İslâm dini, dünya ve âhiret dengesinin kurulmasını ister, tek taraflı olarak ne sadece dünyayı, ne de sadece âhireti düşünür. Ahiret için dünyanın terk edilmesine karşı olduğu gibi, dünya için âhiretin terk edilmesine de karşıdır. Her ikisine de gereken önemi vermekte ve her iki dünya için insanın çalışmasını istemektedir. Dünya çalışma ve yorulma yeri olup, ahiret ise dünyada yapılanların karşılığının, yani mükafaat ve cezânın görüldüğü yerdir, orada çalışma yoktur.
Bazı insanlar zengin veya güçlü olduğunda beğenmişlik, gibi bir hastalığa yakalanırlar ve bu kendini beğenmişlik, insan isyana sevk edebilir.
İmam Sadık’ın (a.s) aydınlatıcı vaazları, günlük hayatımızdaki farklı ahlaki ve manevi konulara dikkatimizi çeker. Böylece farklı sınıflardaki insanlarla ahlaki ve zihinsel sorunlara yakalanmayız. Bu dünyada ve ahirette güzel bir hayat yaşayabilmemiz için, hayatta karşılaştığımız olaylara uygun tepkiler verebilmek için bu öğretilere dikkat etmeliyiz.
Bu dünyada hayat zorluklardan ibarettir. Bu zorluklara katlanırsak, elbette sonsuz rahatlık ve mutluluğa ulaşacağız. Cennete ve sonsuz mutluluğa, zorluklara dayanılarak ulaşılabileceği söylenmiştir. Bu zorluklar ruhun büyümesine yardımcı olur. İnsanın mükemmelliği, hem aklını kullanarak hem de şeriat hükümlerini kullanarak bu sınırların farkına varmasıdır. Doğuştan gelen doğası ve zekası, herkesin başkalarına karşı görevleri olduğunu belirtir ve esas olarak bir kişi aile ortamından başlar ve daha sonra başkalarıyla etkileşime girer.
İnsan bu hakları öğrenmeli ve ihlal etmemeye özen göstermelidir. Çünkü bir takım zorunlu haklara sahibiz ve bunlara vacib diyoruz ve bunları ihlal etmek yasak sayılıyor, ancak bir takım haklar da tavsiye ve ahlakidir. Doğal olarak, insanın nefsi, özellikle belirli bir zenginlik ve güç seviyesine ulaştığında, onları ihlal etmeye meyillidir.
İnsan zenginliğe ulaştığında, diğer insanların haklarına tecavüz ederek bazı ihlallerde bulunabilir ve bu zararlara dikkat etmelidir. Bu ihlallerin yanısıra isyan için daha fazla zemin sağlayan bencillik ve kendini beğenmişlik yer almaktadır. Bazen bu ihlaller cehalet bazende gafletten olur. İnsanlar gafletten kaçınmalıdır. Çünkü birçoğu isteğe bağlıdır. Bir kimse, hatasını ve aşırılığını haklı göstermek için gafletini mazeret olarak gösterirse kendisine dünyevi faaliyetlere nasıl odaklandığı, ancak dini görevlerden gaflet içinde olduğu sorusu sorulur.
Bazen bu ihlaller sosyal ilişkilerde ortaya çıkıyor o zaman ne yapılmalıdır? Önce bilinçlenmeli sonra uygulamay geçmeliyiz. Üçüncüsü, bir kişi başkalarına karşı suç işleyebilir. Peki o zaman ne yapmalıyız? Eğer bir kimse zulme uğrarsa o da başkalarına zulüm mü etmelidir? Böyle bir şeyin olması mümkün değildir. İmam Sadık (a.s) bu konuda diyor ki eğer bir ilişki kötüye gidiyorsa karşı taraf ilişkiyi düzeltmek için çalışmalıdır. Ve bir kişi bazı şeyleri esirgiyor ve vermiyorsa karşı taraf ihsan etmelidir. Rivayetlere göre, kemal yani bilgi ve erdem başlayana göre daha fazladır, çünkü önce iyilik yapan nefsiyle savaşmıştır.
Kaynak: Ayetullah Muhammed Bakır Tahriri'nin İmam Sadık'ın (a.s) ahlak öğretileri hakkındaki bir konuşmasından alınmıştır.
3982985