IQNA

Biset ve İslam'ı ilk kabul edenler: Gençler ve yoksullar

14:53 - February 22, 2023
Haber kodu: 3479402
Hz. Muhammed (s.a.v) Mescid-ül Haram'da Ammar Yasir, Habbab ibni Erett, Süheyb bin Sinan, Bilal b. Ribah, Ebu Fukeyhe, Amir b. Fuheyre gibi yoksul Müslümanlarla bir arada oturduğunda kureyşliler onlarla alay ediyor ve birbirlerine "Bakın kimlerle oturuyor? Allah aramızdan sadece bunlara lütfetmiş demek ki!" diyorlardı.

Biset ve İslam'ı ilk kabul edenler: Gençler ve yoksullarBi'set (Arapça: البعثة) "göndermek, yöneltmek, yaratmak” gibi mânalara gelmektedir. Hz. Peygamberin insanları hidayeti için Allah tarafından gönderilmesini zaman ve mekân olarak anlatan bir terimdir. İslam litaretüründe daha çok Hz. Muhammed için kullanılmaktadır. İmam Hadi biseti şu sözlerle açıklıyor:

"Hz Muhammed, Şam ticaretini bıraktıktan sonra her gün Hira dağına gidiyordu. O yüksek yerde Allah’ın yarattıklarına bakarak tefekkür edip özel bir ibadet ile Allah’a kulluğunu sunuyordu. Peygamber (s) 40 yaşına ulaştığında Allah Teâlâ O'nun kalbini en güzel olan kalplerden biri olarak seçti. Tam o esnada Hz Cebrail O'na nazil oldu. O hazrete yaklaşarak: "Oku!" dedi. Peygamber "Ne okuyayım?" diye sordu. Cebrail: "Ey Muhammed! Oku seni yaratan rabbinin adıyla!" dedi. Cebrail görevini ifa ettikten sonra tekrar semaya yükseldi. Peygamber Hira dağından aşağıya indi. Bu sırada Allah Teâlâ dağları, kayaları ve taşları konuşturdu. Peygamber hangi kayaya yaklaşsa veya hangi taşa dokunsa hepsi O hazrete saygı göstererek: "Selam olsun sana ey Allah’ın dostu! Selam olsun sana ey Allah’ın velisi! Selam olsun sana ey Allah’ın elçisi!" diyordu."

Yüce peygamberin ataları tek tanrıya inanıyorlardı. Resulullah tertemiz bir soy ve muvahhit bir aileden gelmesin yanı sıra çok yüksek bir ahlaki şahsiyete sahipti. Çocukluğundan itibaren putperestliğin çirkinliğine zerrece bulaşmamış, Mekke halkının kötü ahlakından zerrece etkilenmemişti.

Hz Muhammed 40 yaşına girdiğinde birkaç yıldır yaptığı gibi yine Hira dağı'nda ibadete çekilmişti. Bu sırada vahiy meleği inerek rabbinden getirdiği ilk Kur'an ayetlerini okumaya başladı. Hz. Muhammed ile vahiy meleği Hz. Cebrail'in görüşmesi ve ona ilahi mesajın iletilmesi Kur'an'da iki yerde tasvir edilmiştir (Necm 1-12, Tekvir 15-26).

O gün toplumdaki sosyal kesimler arasında iki sınıf, İslamı kabulde öne geçmişlerdi. Bunlar gençler ve mustazaflardı. Bu dönemle ilgili tarihi belgeler incelendiğinde İslam'ı ilk kabul edenlerin çoğunlukla gençler olduğu görülecektir. O zamanın büyükleri ve yaşlılar putperestlik kültürünü benimsemişti, inançları onların ruhuna işlemiş düşüncelerinde kök salmıştı. Ama gençler yeni fikirlere ve doğru inançlara açıktı.

Yüce peygamber açık davete başlayınca Müslümanların sayısı artmıştı. Kureyş'in ileri gelenleri bu durumdan şikayette bulunmak için defalarca peygamberin amcası Hz. Ebu Talib'e giderek rahatsızlıklarını dile getirdiler. Son şikayetlerinde ise şöyle söylediler: "Yeğenin hakkında defalarca gelip seninle konuştuk, bizim atalarımızı ve tanrılarımızı kötü tanıtmasın! Evlatlarımızı ve gençlerimizi, kölelerimizi ve cariyelerimizi yoldan çıkarmasın dedik!"

Gençlerin yanında peygamberi ilk kabul eden diğer bir grup da toplumun zayıf kesimi idi. Mustazaflar adıyla anılan olan bu kesimden maksat köleler veya azatlı kölelerdi. Azatlılar aslında serbest bırakılmış olduğu halde o günkü Arap gelenekleri gereğince yine eski sahiplerine bir nevi bağımlı sayılıyordu. Onlar için azad edilmiş anlamında "mevali" ifadesi kullanılıyordu.

Mekke'nin diğer zayıf ve mağdur kesimi başka yerlerden gelip bu şehre yerleşen yabancılardı. Bu insanlar, yanlarında kabileleri olmadığından mallarını ve canlarını koruyabilmek için güçlü bir kabileye sığınmak ve o kabilenin gölgesinde yaşamak zorundaydı. Fakat Kureyşlilerle eşit haklara sahip olamıyor, daima ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. Mekke'de kabilesi olmayan ve bu nedenle de hiçbir sosyal güce sahip bulunamayan bu mağdur kesim de ilk müslüman olanlar arasındaydı. Bunların Müslüman olması müşriklere çok ağır geliyordu, olayı bir türlü hazmedemediklerinden bunu Müslümanları tahkir amacıyla bir silah gibi kullanılıyordu. Rivayete göre Hz. Muhammed Mescid-ül Haram'da Ammar Yasir, Habbab ibni Erett, Süheyb bin Sinan, Bilal b. Ribah, Ebu Fukeyhe, Amir b. Fuheyre gibi yoksul Müslümanlarla bir arada oturduğunda kureyşliler onlarla alay ediyor ve birbirlerine "Bakın kimlerle oturuyor? Allah aramızdan sadece bunlara lütfetmiş demek ki!" diyorlardı.

Bir gün Hz Resulullah Süheyb, Hebbab, Bilal ve Ammar gibi mustazaf insanlarla otururken yanlarından geçen Kureyş büyükleri "Ya Muhammed! Kavminin arasından bula bula bunları mı buldun, şimdi biz de kalkıp bunlara mı uyuyalım? Allah bunları mı lutfuna layık gördü?! Bunları kendinden uzaklaştırır, belki o zaman sana uyarız." dediler.
Bu sırada En'am suresinin 52 ve 53 ayetleri nazil oldu:

Sabah, akşam, razılığını dileyerek Rablerine dua edenleri kovma; ne onlardan, herhangi bir hususta sen sorumlusun, ne de senin amelinden onlara bir şey sorulur, onun için onları kovup da haksızlık edenlerden olma. Allah aramızdan bula bula bunları mı lutfuna lâyık gördü?” demeleri için, onların bir kısmını diğer bir kısmıyla işte böyle imtihan ettik. Şükredenleri en iyi bilen Allah değil midir?

Son olarak şunu da zikretmek gerekir ki surelerin nüzul tertibinden Hz. Resulullah'ın halka karşı aleni tebliğinden çok kısa bir süre önce akrabalarına da tebliğde bulunduğu anlaşılmaktadır. İslam tarihçilerinin ittifakıyla ilk müslüman kadın Hz. Hatice'dir, erkekler arasında ise Hz Muhammed'e ilk iman eden Hz Ali'dir.

captcha