Namazın toplayıcılık niteliği vardır. Onda her türlü ibadetten bir parça bulunur.
Dünyada en üst makamdan en aşağı görülenine kadar herkesi aynı safta toplayıp, Allah’ın karşısında hepsinin insan olarak eşit olduklarını namaz kadar vurgulayan bir başka eylem yoktur.
Kur’an’da okuyoruz ki Hz İbrahim şöyle söylüyor: “Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu yaptım ki rabbim, namazı kılsınlar. İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler.” (İbrahim:37)
Hz İbrahim namaz kılmak için Mekke’ye gelerek Kabe’yi ibadet eden Müslümanların ilk kıblesi olarak yeniden inşa etti. Daha sonra insanları Hacca davet etti. Hz İbrahim’e göre, Kabe’ye doğru namaz kılmak Kabe’yi tavaf etmekten daha önemliydi.
Namazın önemi İslam Peygamber’inin yaşadığı şehri namaz için terk etmesinden anlaşılır. Bu hicret her durumda çalışmayı bırakıp önce namaza teveccüh etmek gerektiğini göstermektedir.
Kur’an’da adı geçen dinlerden biri de Hz Yahya’ya eğilimi olan ve yıldızlara etki eden Sâbiîler’dir. Özel merasimleri ve namazları vardır. Uzak geçmişte bu mezhebin, İmam Rıza (a.s) ile defalarca görüşen, fakat İslam’ın hakikatini kabul etmeyen âlim ama mağrur bir lideri vardı.
Bir toplantıda İmam Rıza’ya ruhunun yumuşadığını ve İslam’ı kabul etmeye hazır olduğunu ifade etti.
O esnada ezan sesi duyuldu ve İmam Rıza (a.s.) namaz kılmak için ayağa kalkarak toplantıyı terk etti. Halk imam’a bunun iyi bir fırsat olduğunu ve böyle bir fırsatın bir daha ele geçmeyeceğini söyleyince İmam “İlk önce namaz” dedi.
Sâbiîlerin lideri imamdan gelen bu taahhüdü görünce daha fazla ilgi gösterdi. Namazdan sonra sohbetini tamamlayıp iman etti.
Muhsin Kıraati’nin “Namaz hakkında yüz on dört nokta” adlı kitabından alıntıdır.