IQNA

Danimarka Roskilde Üniversitesi’nden bir araştırmacının yazısı:

Siyonizmin Filistinlilerin varlığını yok etme silahı: Müzeler

18:35 - July 17, 2023
Haber kodu: 3481006
KOPENHAG (IQNA) - Danimarka Roskilde Üniversitesi, Uluslararası Kalkınma Çalışmaları Doçenti, Siyonist rejim’in Filistin’in varlığını silmek için sadece şiddeti kullanmadığını söyledi.

El Cezire sitesinin haberine göre, İşgalci rejim Filistinlilerin varlığını ve kimliğini yok etmek için müzeleri kullanarak onlar aracılığıyla tarihi çarpıtıyor.

Roskilde Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Çalışmaları Doçenti Somdeep Sen Siyonist rejimin işgal altındaki topraklarda Filistinlilerin varlığına dair her türlü tarihi izi silme girişimi hakkında şunları yazdı: İsrail hükümetinin yerleşik ahlakının bir parçası Filistin’i ve Filistinlileri silmek. Bu Siyonist fikir, Filistin topluluklarının sistematik bir kampanyayla Filistin topraklarından temizlendiği 1948 Nekbe sırasında tam olarak sergilendi.

Yerleşimcilerin işgal altındaki Batı Şeria’daki Filistinli topluluklara uyguladığı sürekli şiddet, günümüzde Filistinlilerin silinmeye devam ettiğini vurgulayan bir başka kanıt.

Ancak bu silme sadece fiziksel veya maddi olarak değil aynı şekilde tarihsel anlatının tahrif edilmesi yoluyla da yapılmaktadır. Siyonist rejimin müzeleri, bu sömürgeci çabanın aktif katılımcıları olarak önemli bir rol oynamaktadır.

Filistinlileri tarih sayfalarından silme çalışmaları

Filistini silme çalışmalarını 2015 yılında Kudüs İbrani Üniversitesi’nin Scopus Dağı kampüsünde saha çalışması yaparken öğrendim. Bugün kampüs, Yahudi mirasını kutlayan bir müze gibidir.

Buradaki fikir, üniversitenin el konulan Filistin topraklarında inşa edildiği gerçeğini görmezden gelinmesini kasıtlı olarak sürdürürken, bölgenin İsrailliliğini sergilemektir.

Müzeler: Siyonizmin Filistinlilerin varlığını yok etme silahı

David Kulesi Müzesi de benzer bir şey yapıyor. Resmi olarak müzenin web sitesinde, Kudüs Kalesi’nin antik ve modern zamanların, Doğu ve Batı’nın, tarih ve yeniliğin, deneyim ve yaratıcılığın buluşma noktası olduğu belirtiliyor. Bu müze, Kudüs'ün tarihini, Kalenin Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam için önemi ile iç içe geçmiş olarak sergiliyor.

Hal böyleyken müze uzun süredir İslam ve Filistin mirasını sistematik olarak yok etmekle suçlanıyor. Buranın İsrail tarafından işgal edilmesinden sonra yetkililer camilerde namaz kılınmasını engelledi. İsrail Eski Eserler Kurumu ayrıca Kalenin kubbesini ve hilalini kaldırdı. Müzedeki nesneler hakkında bilgi veren etiketler şehrin Yahudiliğini ve İsrail’in ulusal bakış açısını açıkça vurguluyor.

Museum on the Seam, Kudüs’ün bölünmüş tarihini aktarma iddiasındadır. Ancak pratikte, müzeye ev sahipliği yapan binanın bir zamanlar Nekbe sırasında Kudüs’ten zorla tahliye edilen Filistinli Barkami ailesine ait olduğunu kabul etmeleri pek olası değil.

İsrail’in kurulması sırasında Yahudi paramiliter örgütlerinin rolünü kutlayan müzeler, Filistinlilerin var olmadığı mitini korumaya da çalışıyor. Örneğin, Palmach milisleri yeni İsrail yerleşim birimleri kurdu ve kırsal Filistin topluluklarında temizleme operasyonlarında aktif rol aldı.

Filistinli tasfiyesi, 2015 yılında Tel Aviv’deki Hagana Müzesi’ne yapılan bir ziyarette, özellikle de İngiliz yönetimine karşı 1936-1939 Büyük Ayaklanması ve onun Yahudi göçünü sonsuz teşvik etme politikası hakkındaki sergide açıkça görülüyordu.

Tarihçi Rosemary Sayigh, bu ayaklanmayı, Filistin kurtuluş mücadelesinin uzun yolunda Filistinli çiftçilerin ilk önemli milliyetçi ayaklanmalarından biri olarak tanımladı. Hagana gibi milis gruplarının şiddetli tepkisi, Nekbe’nin başlangıcıydı. Ayaklanma, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıcına kadar Arap dünyasındaki en uzun anti-emperyalist militan mücadele olarak da bölgesel öneme sahipti.

Ancak müzedeki sergi, ayaklanmanın tarihsel önemini veya Filistin halkının varlığını ve ulusal idealini tanımıyor. Bunun yerine, Büyük İsyanı, Filistin’de Araplar tarafından yönetilen, Yahudileri ve İngilizleri hedef alan kanlı bir isyan ve anarşi olarak tanımlıyor. Müzeyi ziyaret edenlere, şiddetin Yahudi nüfusuna zarar vermekten başka bir amaçla işlenmediği izlenimi veriliyor.

Müze, fatihlerin gücünü göstermenin bir yolu

Tabii ki, genel olarak müzeler uzun süredir sömürgeci gücü ve imparatorluk kurma başarılarını sergilemek ve kutlamak için bir araç olarak kullanılıyor.

Brüksel’deki Orta Afrika Kraliyet Müzesi, 1898’de II. Leopold tarafından Belçika’nın Kongo’daki uygarlaşma uygulamalarını kutlamak, oradaki acımasız baskıcı politikalarına yönelik eleştirilere yanıt vermek ve Belçikalıların uygar olmayan kabilelere kıyasla uygar üstünlüğünü öne sürmek için kuruldu.

Hawaii’de, Honolulu Sanat Akademisi’nde veya Piskopos Müzesi’nde, paralel olarak yalnızca sömürgeciliğin ipuçlarını sergiler.

Müzeler: Siyonizmin Filistinlilerin varlığını yok etme silahı

Londra, Bloomsbury’deki British Museum, imparatorluk inşası ile müze inşasının nasıl el ele gittiğini gösteren en güzel örneklerden biridir. Dünyanın her yerinden gelen sergilerin enginliği, Britanya İmparatorluğu’nun sınırsız gücünün bir metaforu.

Müzeler aracılığıyla direniş

Müzelerde sergilenen şiddet önemsiz görünebilir, ancak bize tarihin ve mirasın nasıl silah haline getirilebileceğini hatırlatıyor. İsrail baskısına direnmek için tarihin ve mirasın araçlarını kullanmak bu nedenle hayati önem taşıyor.

ABD’de, Washington DC’deki Filistin Halk Müzesi, Filistin tarihini, sanatını ve kültürünü korumaya ve kutlamaya çalışıyor.

İşgal altındaki Batı Şeria Birzeit’te 2016 yılında Filistin Müzesi açıldı. Siyonist bir yerleşimci, Kudüs’teki Filistin varlığının imzasını silmek için tarihsel anlatıları ve mirası kullanabilir. Ancak Filistinlilerin “Biz buradayız ve varız “ cevabı onlarla nasıl mücadele edilebileceğini gösteriyor.

4155428

captcha