Fıkıh, tarihte pek çok anlam değişikliğine uğramış kelimeler arasında yer almakta olup anlamında en az üç dört değişiklik meydana gelmiş ve buna bağlı olarak tanımı da değişmiştir.
Terimler kültürü yaratır ve toplumun gündemini belirler. Konfiçyüs’ten derin bir cümle şöyle aktarılmıştır: Ülkemde reformlara sözleri ıslah ederek başlayacağım, çünkü sözler ıslah edilmeden ülkede başka hiçbir ıslahat etkili olmayacaktır.
Bu, ülkemizin tarihinde kavramların değiştiği ve toplumun gündemlerinin değiştiği bir dönemde karşılaştığımız bir sorundur. Örneğin üstad kelimesinin bir zamanlar azameti vardı. Fakat şimdi kim üstad olarak anılıyor? Tabiidir ki bu dönem değişikliği toplumun kültüründe de etkili olmaktadır.
Fıkıh kelimesinin anlamının ilk aktarımı sözlüksel anlamdan terimsel mânaya doğrudur. Yani lügatta derin bir anlayış ve bilgi olarak tanımlamışlar fakat bu kelime derin din bilgisi anlamına dönüşmüştür. Birkaç asır sonra fıkıhın anlamı din bilgisinden dinin hükümleri ve dalları bilgisine aktarılır. Zamanla, din dallarının bilgisi, bireysel din dallarının bilgisine aktarılır. Tüm bunlar yaşanan değişikliklerdir.
Fıkıh kelimesi terim olarak zikredildiğinde ilk olarak bütün dini ilimleri içine almıştır. Dini ilimlerin üç bölümü vardı ve fıkıh bunların hepsini ifade eder. Bu sadece sözlükte değil kitaplarda ve hadislerde de böyleydi. Fıkıh kelimesi rivayetlerde kullanıldığında dini hükümlerin yanısıra ahlak ve akaidî de içine alır.
Bu kavramsal dönüşümün etkileri incelenmelidir. İlk etkisi temel olmayan şeylerin dini öğretilerde odak noktası haline gelmesiydi. Yani öncelik kazandılar. Yavaş yavaş inançlara, dünya görüşüne ve ahlâka ikincil bir yer verildi ve hatta dini okullarda ve medreselerde seçmeli ve yan ders haline geldi. Şöyleki bugün müctehid olup da Kur’an okumayı bilmeyen kimseler olabilir. Kavramlardaki bu dönüşümün sonucu olarak insanlığın saadeti için dini öğretilerin bir arada olması gereken üç bölümünden ikisi bir kenara atıldı.
Bunun yarattığı zarar ise insanların görünüşe yönelmeleridir. Görünüş her nekadar önemli olsada dindar olmanın ölçütü değildir. Rivayetlerde bir kişinin dindarlığını sınamak istiyorsanız, o kişinin doğruluk ve güvenilirlik derecesini ölçün denir.
Diğer bir zararı ise sevgi ve şefkatin azalmasına neden olmasıdır. Sadece kanunlar ve fıkıh ile yönetilen bir toplumda yaşanmaz. Sonuç olarak toplumun sevgi ve şefkat aşılamak için inançlara ve ahlâka ihtiyacı vardır.
Şehit Sadr’ın sunduğu şey, bu değişikliklerin etkilerini ortadan kaldırmak için mevcut fıkhın yeniden gözden geçirilmesidir.
*Seyyid Muhammed Bâkır Sadr, Miladi 1935 yılında Irak’ta Kazmin şehrinde doğmuş bir fakîh, müctehid, filozof, düşünür, taklit mercii, şii teorisyen ve Iraklı bir politikacıydı.
Tahran Üniversitesi’nde öğretim üyesi Muhsin İsmaili’nin “Hukuk kavramının tarihsel gelişimi ve ahlaktan ayrılmanın etkileri” ihtisas toplantısındaki konuşmasından alıntıdır.
4151952