IQNA

Kur’an’da ilim ve bilgi ahlâkı

10:44 - July 19, 2023
Haber kodu: 3481027
İSTANBUL (İQNA) - Esasında İslâm’ın ilme ve âlime biçtiği kıymet, izahtan varestedir. Kur’an’da ilim olgusuna, ya kelimenin kökünden türeyen ifadeler ile doğrudan ya da önemi ve gerekliliğine dikkat çeken farklı kelimelerle dolaylı olarak birçok ayette temas edilmiştir.

Batı’da rasyonalizmin hegemonyasında şekillenen Aydınlanma döneminden sonra bilgi, daha çok deneysel, gözlemsel, rasyonel ve ölçülebilir bir kriteri esas almıştır. Bu dönemden sonra hâkim paradigma olarak ortaya çıkan pozitivist bilim anlayışı, maddi olanın dışındaki din, sanat, edebiyat hatta ahlâk gibi alanları bilimin dışında kabul etmiş duygusal, coşkusal ve anlamsız bulmuştur.

Bireysel, toplumsal, evrensel, sanatsal, kültürel gelişmelerin temeli, tarihte olduğu gibi günümüzde de bilgiye, bu bilginin uzmanları tarafından analiz edilip sentezlenmesine, bilgiyi kuracak kurumsal aklın inşa edilmesine, bilginin öğretileceği ve üretileceği mekânların bulunmasına bağlıdır. Bu anlamda ilim, değiştiren ve dönüştüren bir karakter içermektedir. Bilginin tesir ettiği alanın sadece maddi planda kalması, madde ötesine ve anlamına odaklanmaması ve metafiziksel boyutun ıskalanması, bazı handikapları da beraberinde getirme potansiyeli taşır. Sadece maddeyi keşif üzerine yoğunlaşan bilgi, bütünlüklü bir Allah, âlem ve insan tasavvuru sunamayacağı gibi insanlığın kadim sorunlarına da tatmin edici cevaplar veremeyecektir. Madde üzerinden epistemoloji üretip manayı önemsememek, madde adına manayı inkâr etmek ve maddesel bilgiyi ideoloji ile karışık bir dünya görüşü haline getirmek hem indirgemeci bir yaklaşım olacak hem de epistemik çeşitliliğin önünde engel olacaktır.

Bilme ilişkisinin kendisini etkin bir şekilde gösterdiği saha olgular alanıdır. 1 Kur’ân-ı Kerîm’de ise olgular ile eşyanın içyüzü ve hakikatini içeren ve daha geniş bir anlam ifade eden ilim kavramı kullanılmış ve Kitab’ın vurguladığı ana unsurlardan biri olmuştur. Bu nedenle Kur’an’da ilme delâlet eden ayetleri tespit etmek ve günümüze kadar oluşan müktesebatı ve hali hazırdaki koşulları dikkate alarak yeniden anlama çabasına girişmek önem arz etmektedir.

Allah insana yaratılış amacını hatırlatan, kabiliyetlerini doğru kullanmasını tavsiye eden, hüsrana uğramamak için zaaf ve hevaya tabi olmamayı salık veren, tekvînî ayetler üzerinde tefekkür edilmesini emreden Kur’ân-ı Kerîm’i inzal ederek bir lütufta bulunmuştur. Bu nedenle türlü türlü hata, noksan ve acziyetle müptela olan insanın, Kur’an merkezli bir bilinci geliştirmesi gerekmektedir. Hâkim bilimsel havanın seyrine kapılıp vahyi mehcûr bırakmak, onu anlamaya çalışmamak, aktüaliteyle bağını kurmamak kabul edilebilir bir durum değildir.

Esasında İslâm’ın ilme ve âlime biçtiği kıymet, izahtan varestedir. Kur’an’da ilim olgusuna, ya kelimenin kökünden türeyen ifadeler ile doğrudan ya da önemi ve gerekliliğine dikkat çeken farklı kelimelerle dolaylı olarak birçok ayette temas edilmiştir. Bu çalışmada Kur’ân-ı Kerîm çerçevesinde ilme verilen önem, ilim ile ilgili kelime ve kavramlar, ilmin akıl ve âlem ile ilişkisi, ilim türleri ve bilgi ahlâkı ele alınmıştır. Bir başka ifadeyle ilim, belli ayetler çerçevesinde Kur’an’ın bütünlüğünden hareketle ve betimlemeli bir yöntem takip edilerek incelenmiş böylelikle bu konuda genel bir bakışın ortaya konulması hedeflenmiştir. Dolayısıyla ilim kavramının tafsilatlı semantik ve etimolojisi, Kur’an’daki ilme yönelik vurguların günümüz bilimsel anlayışıyla ne derece uyumluluk arz ettiği, bilimsel tefsirin mahiyeti veya gerekli olup olmadığı gibi konular üzerinde hususiyetle durulmamış, yeri geldiğinde bunlara değinilmekle iktifa edilmiştir.

Kavramsal Çerçeve

Kavramların tarif edilmesi ve anlaşılmasındaki yöntemlerden birisi, onları zıtları üzerinden tanımlamaktır. Bazı filologlar da bu yöntemi tercih etmiş ve ilim kavramının tanımını, zıddı üzerinden ifade etmişlerdir. Bu çerçevede ilim, cehlin karşıtıdır. 2 İlim kelimesi lügatte “bilmek, hissetmek, tefakkuh etmek, bir işi sağlam yapmak, haber vermek”; aynı kökten türeyen علم” gidilecek hedefin bulunabilmesi için yola dikilen şey, ordunun sancağı” 3 ; ma’lum ise “kişinin ilminin idrak ettiği şey” 4 anlamına gelmektedir.

İslâm düşünürleri ilmî farklı anlamlarda da kullanmışlardır. Bunlardan birincisi ilmin bir hal ve idrak olduğu yani sabit olmayıp değişken bir vasfa sahip olduğudur. İkincisi ilim ma’lum anlamındadır ki bu durumda “bilinen/bilgi” manasına gelir. Üçüncüsü ise ilmin bir meleke olup uzun gayretler sonunda insanın kendine mal ettiği ilkeler ve kanunlar bütünlüğüdür

Râgıb el-İsfahânî (ö. V./XI. yüzyılın ilk çeyreği) ilmi “bir şeyin hakikatini idrak etmek” şeklinde tarif ettikten sonra; ilmin bir şeyin zâtını idrak etmek ve mevcuttan hareketle bir şeyin varlığına hükmetmek olmak üzere iki kısma ayrıldığını ifade etmiştir. 7 Bilinmekle kemâle erişen nazarî ilim (âlemdeki mevcudatın bilgisi) ve ancak amel etmek ile elde edilen ilim (ibadetlere taalluk eden ilim); aklî ilim ve sem’î ilim gibi daha başka tasnifler de yapılmıştır.

Seyyid Şerîf el-Cürcânî (ö. 816/1413) ilmin “vakıaya mutabık ve bağlayıcı inanç; bir şeyi mahiyeti ile idrak etmek; külliyât ve cüziyyâtın kendisi ile idrak edildiği derinlikli bir sıfat; kişinin eşyanın manasına ulaşması” şeklinde farklı tariflerini nakletmiş daha sonra ilmi kendi içerisinde bir tasnife tabi tutmuştur. 9 Buna göre ilim, temelde kadîm ve hâdis/ muhdes ilim olmak üzere ikiye ayrılır. Hâdis ilim de herhangi bir öncüle ihtiyaç duyulmaksızın bilinen bedîhî ilim (küllün cüzden daha büyük olması); herhangi bir mukaddimeye ihtiyaç duyulmadan hâsıl olan zarurî ilim (havâss-ı hamse ile elde edilen ilim) ve bir öncüle ihtiyaç duyulan istidlâlî ilim (yaratıcının varlığını ispat) olmak üzere üçe ayrılır.

İlim ile birlikte izah edilmesi gereken kelimelerden birisi de ‘zann’dır. Aksi de muhtemel inanç şeklinde tanımlanabilecek11 zannın ilim ile eş anlamlı olan birçok manası bulunmakla birlikte çoğunlukla makbul addedilmemiştir. 12 Nitekim bir ayette zannın hakikati ifade etmediği vurgulanmıştır:

“Onların bu konuda bir ilimleri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Zann ise asla hakiki bilginin yerini tutamaz.”

Beğavî (ö. 516/1122), bu ayette geçen “hak” ifadesinin ilim anlamında olduğunu ve zannın ilmin yerine ikame edilemeyeceğini belirtmiştir. 14 Öte taraftan zann, yakînî bilgi içermeyen, kuşku ve vehim ile karışık bir anlama da sahiptir. Örneğin, mezkûr ayetin öncesinde müşriklerin meleklere dişil adlar taktıklarından bahsedilmektedir. 15 Râzî (ö. 606/1210) onların melekleri dişil varlıklar olarak isimlendirmelerinin vaz’î olmadığını ve bilinçli olarak melekler için “benât/kızlar” lafzını kullandıklarını ifade etmiştir. Devamında zannın örfî ve maslahat gerektiren işlerde kullanılabileceğini ama yakînî bilgi gerektiren itikadî konularda ise kullanılamayacağını belirtmiştir. Zira ona göre zann, ilim gibi bağlayıcı olamaz. 16 Binaenaleyh müminlerin zannî bilgi yerine yakînî bilgiyi, şüphe yerine hakikati talep etmeleri ve bu bilinç doğrultusunda bir perspektif geliştirmeleri gerekmektedir.

Kur’an’da İlmin Önemi

Kur’an’ın ve mübeyyini olan Hz. Peygamber’in (sav) ilmin önem ve değerine yönelik teşvikleri sayesinde Müslümanlar, bilgi esaslı bir toplum modeli inşa faaliyetine girişmişlerdir. Sonrasında mescitler, Beytü’l-Hikme gibi ilmî düzeyde çevirilerin yapıldığı tercüme merkezleri, din ve fen ilimlerinin beraber okutulduğu medreseler, rasathaneler -Endülüs havzası başta olmak üzere- İslâm coğrafyasının hemen her yerindeki informel ders halkaları, darü’l-hadisler, darü’l-kurrâlar vb. birçok ilmi müessese vücuda getirmişlerdir. Bunun yanı sıra, ilim ile meşgul olanın ibadet ile meşgul olandan üstün sayılacağı ilkesinden hareketle çok sayıda ilim talebesi yetiştirilmiş, klasik dinî ilimler ve tıp, matematik, astronomi, tarih, filoloji, mantık, felsefe gibi birçok disiplin başta olmak üzere, aklî ve naklî ilimler ile ilgili önemli eserler kaleme alınmıştır.

Farklı kültür havzalarındaki eserlerin Müslümanlara transfer edilmesinde Beytü’lHikme’nin önemli rolü olmuştur. Halife Mansur, Harun Reşid ve Me’mun dönemlerinde (753-832) Yunan, Fars ve Hint dünyasından getirilen felsefe, matematik, tıp, astronomi, coğrafya ilmi ile ilgili kitaplar Arapçaya tercüme edilmiş, bu eserlerin İslâm felsefesi, kelam ve tasavvuf üzerinde etkisi olmuş, böylelikle İslâm coğrafyasında ilimler sahasına ayrı bir dinamizm gelmiştir.

Kur’an’ın engin ilim açılımından ilhamını alan alimler, sadece İslâm dünyasına değil bütün insanlığa katkı sunmuşlardır. 9. ve 10. asırlarda Batı dünyası, Müslümanların ürettiği bilimden istifade etmeye başlamışlar ve bu bilgi birikimini başta Latince ve İbranice olmak üzere birçok dile tercüme etmişlerdir. Böylece Avrupa, ortaçağ karanlığından kurtularak Rönesans ve reform hareketlerini başlatmış, İslâm ilim düşüncesinin etkisi 18. yüzyıla kadar devam etmiştir. Dolayısıyla Batı’nın ilmî ve teknolojik ilerlemesinin temelinde Müslümanların büyük bir katkısı vardır.

Kur’an’da cehalet ile yoğrulan cahiliye ahlâk ve zihniyeti ile taklit yerilmiş, aklını kullanmayanlara azabın vaki olacağı haber verilmiş, böylelikle ilmin önemi vurgulanmıştır. Cehalete karşı çıkan Kur’an, Allah’ın ilmi ile inzal edilmiştir. İlk inen ayetlerde “oku” emrinin olması, okumanın niteliğinin insan yaratılışı ile ilişkilendirilmek suretiyle geniş bir perspektifte sunulması ve ilmin kayıt altına alınmasına işaret eden “kalem” enstrümanının kullanılması; başka bir sûrenin adının Kalem olması, kaleme ve kalemden dökülen satırlara yemin edilmesi vahyin daha ilk nüzûl aşamasından itibaren ilme ne denli önem verdiğinin işaretidir.

Hz. Adem’in meleklerden üstün olması ve meleklerin ona saygı göstermesi de ilim ile yakından ilişkili bir konudur. Allah Adem’e bütün isimleri öğretmiş, meleklere eşyanın isimlerini bilip bilmediklerini sormuş, onlar da Allah’ı tenzih ettikten sonra kendilerine bildirilen ilimden başka bir bilgilerinin olmadığını beyan etmişlerdir. Bundan sonra Allah meleklerin Adem’e secde etmelerini emretmiş böylece Adem, meleklerden kendisine verilen ilim sayesinde üstün bir mevki kazanmıştır. 25 Allah’ın Adem’e öğrettiği bu isimlerin ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazılarına göre ona öğretilen isimler insan, hayvan, bitki, lügat, yer ve gök isimleridir. İbn Kesir’in tercih ettiği görüşe göre ise Allah bütün eşyanın zat ve fiil bilgisini Adem’e öğretmiştir. 26 Öğretilen şey ne olursa olsun, neticede Adem’i üstün kılan şey, ona öğretilen ilimdir. Bu sebeple insanlığın varlık sahasındaki yolculuğu ilim ile başlamıştır.

Kur’an’da ilim ile ilgili çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerin hepsini burada zikretmek çalışmanın sınırlarını aşacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki Kur’an’da ilme verilen kıymet, salt ilim olması yönüyle değil, hangi amaca matufen elde edildiği ve kullanıldığı cihetiyledir. Allah’a vasıl olma metodolojisini ortaya koyan, berrak bir zihin ve idrak oluşturan, bilinçli eyleme vesile olan ve yeri geldiğinde yanlışı sorgulamaya vesilen olan ilim, önemli, anlamlı ve değerlidir. Kur’an’da zıtlar arasındaki ilişkinin soru formu ile kullanılması ve insanlardan bunlar arasındaki farkları düşünmelerinin istenilmesi de ilmin önemine delalet etmektedir. Zira ilim sahibi olanlar ancak zıtlar arasındaki farkların nedenlerini idrak edebilir:

“Hiç ilim sahibi olan ile olmayan bir olur mu?”, “Habis olan ile hoş olan bir olur mu?”, “Kör ile gören bir olur mu?”, “Karanlıklar ile nur bir olur mu?” gibi ayetler bu hakikati açık bir şekilde dile getirmektedir.

Yazar: Doç. Dr. Bayram Kanarya

captcha