Kur’an-ı Kerim derin içeriğinden dolayı denize benzetilmektedir. Nehcü’l Belağa’nın 198. Hutbesinde Hz Ali Kur’an’nın sıfatlarını şöyle tanıtmaktadır: “Daha sonra, ona ışığı sönmeyen bir nur, parıltısı tükenmez bir ışık olan Kitab’ı indirdi. O (Kur’an), dibine inilmeyen bir deniz, uyanın sapmayacağı bir yol, ışığı kararmayan bir alevdir. “
Bu hutbede deniz kelimesi Kur’an’a çeşitli şekillerde istiare olarak kullanılmıştır:
1-Kur’an’ın esrarı: Son ilahi kitap olan Kur'an-ı Kerim Allah'ın son elçisine vahyedilmiş olup, yalnızca Allah’ın ve 14 Masum’un (a.s) bildiği sırları vardır. Bu nedenle, diğer insanların düşünceleri ve akılları, bu derin denizde ne kadar yüzerlerse yüzsünler, sonuna ulaşamazlar.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben Allah'ın Peygamberinin oğluyum ve Allah'ın Kitabı hakkında bilgim ve ilmim var. Kur’an’da yaratılışın başlangıcı ve kıyamet gününe kadar olacaklar anlatılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de göklerin ve yerin, cennetin ve cehennemin, geçmişin ve bugünün haberleri vardır. Onları avucumun içi gibi tanıyorum.”
İmam Sadık başka bir rivayette sahip olduğu her ilmi Kur’an-ı Kerim’den aldığını ve herşeyin açıklamasını bu İlahi kitapta bulduğunu söyler.
Bu hadislere göre masum imamlar Kur’an bilgisine sahipken, sıradan insanların düşünce ve akılları bu bilgiyi bağımsız olarak tam olarak kavrayamazlar.
2-Kur’an’nın fazileti: Kur’an-ı Kerim’in denize benzetilmesinde söylenecek bir diğer husus ise deniz nasıl bir mücevher ve güzel taş madeniyse, Kur’an da bütün faziletlerin ve iyiliklerin kaynağıdır.
Peygamber Efendimiz Kur’an’nın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sözlerinin başkalarının sözlerine üstünlüğü, Allah'ın yarattıklarına üstünlüğü gibidir.”