IQNA

İnanç İlkeleri: Adl /28

İblisin yaratılışı Allah’ın adaleti ve hikmeti ile uyumlu mudur?

23:44 - October 10, 2023
Haber kodu: 3481964
TAHRAN (IQNA) – Allah’ın adaletiyle ilgili sorulardan biri de dünyadaki kötülüklerle ilgilidir. Bu durum insanı ilahi adaletten şüpheye düşürebilir.

Şu soru akla gelebilir: Eğer Allah’ın insanı yaratmasındaki gaye ibadetse, o halde İblis gibi bir varlığı yaratması bu amaca aykırıdır. İnsan çok çaba sarfederek amellerini yerine getirir. Ancak şeytanın vesvesesi ve günah işlemesi nedeniyle bu amelleri üç şekilde bozulur: Amelini ihlas ve samimiyetle yapmadığından ikiyüzlü olmasından dolayı ilahi bir şekil almaz. Yada bencillikten ve kendini büyük görmeden etkilenmez. Yada amelden sonra günah işleyerek tıkanır ve ortadan kaybolur.

Cevap şöyledir:

1-Allah, şeytanı şeytan olarak yaratmadı o da diğer yaratıklar gibi yaratılmıştı. Allah’a uzun yıllar ibadet etmişti. Şeytanın kötülüğü günahtan ve Allah’ın emrine itaatsizlikten kaynaklanıyordu. Şeytan en ufak bir pişmanlık duymadan tövbe etmemiş ve Allah’tan özür dilememiştir. Kibri ve bencilliğiyle Allah’ın emrini yanlış bilmiştir. A’râf suresi 12. ayeti: “Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi.”

Bu yüzden şeytanın itaatsizliği, gururu ve uğursuz akıbeti kendisiyle ilgilidir Allah ile değil.

2-Şeytanın vesveseleri bizi günah işlemeye zorlayacak şekilde  değildir. Sadece davetle sınırlıdır. İnsanın irasdesi olduğundan vesveseler ve kandırmalar yüzünden yok edilemez. Bu vesveselerin olumlu yönü de olabilir. Çünkü insanın gelişimi deruni arzularına ve kötü ayartmalara karşı çıktığında gerçekleşir.

Eğer bir insan dilsizse gıybet yapmamasının bir değeri yoktur. Eğer arzular ve eğilimler yoksa iyi olmanın hiçbir değeri yoktur.  Ağırlık kaldıranlara pehlivan deriz. Çünkü bu hareket yerin çekim kuvvetine karşı gelmektir. Pehlivan olmanın alameti nefsin heva ve heveslerine muhalefet etmektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) der ki: Eğer insan öfkesine hakim olur ve kontrol ederse pehlivanlık derecesine ulaşmış demektir.

Allah’ın tövbe kapısı her zaman açık olduğundan insan vesveseye kapılabilir daha sonra hatasını anlayıp tövbe edebilir. Allah tövbeleri kabul edendir. Adem de itaatsizlik edip yasak ağaçtan yemiş ancak daha sonra pişman olup tövbe etmiş ve Allah’tan bağışlanma dilemiş ve Allah da onun tövbesini kabul etmiştir.

3-Eğer sadece insan ve şeytanın vesveseleri olsaydı sorun olurdu. Ama şeytanın vesveseleri karşısında aklın ve fıtratın hidayeti, Peygamberlerin daveti vardır. Bunlar hak yolunda yürümek ve günahtan ve şeytanın kandırmalarından uzak durmak için en iyi yardımcılardır.

Şeytanın bizi kandırması bizim içimizdeki çalkantılardandır. O bizi kendisine çekmez aslında onu çeken ve kendimize musallat eden biziz. Şeytanın insanlar üzerindeki kontrolü sadece onu dost ve veli edinenler içindir. Bu nedenle Şeytan’ı takip etmeye istekli olmadığımız sürece, o bizim rehperliğimizi üstlenemez. Nahl suresi 99. ayetinde şöyle buyruluyor:  “Gerçek şu ki o şeytanın, iman etmiş olanlar ve rablerine dayanıp güvenenler üzerinde bir hâkimiyeti olamaz.”

Allah’a inanıp O’na sığınanlar, O’na dayanıp güvenenler üzerinde şeytan hâkimiyet kuramaz.

Şeytan’ın kontrol sahibi olmamasının anlamı ona vesvese vermemesi veya kandırmaması değildir. Gerçek bir müminin şeytanının vesvesesiyle karşılaştığında onun nüfusuna girmeden ve yenik düşmeden önce uyarılıyor.

Kur’an’da müminlerin şeytan ile karşılaşmalarını şöyle anlatılıyor:

A’râf suresi 201. ayeti: “Takvâ sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda O’nu düşünüp hemen gerçeği görürler.”

Takvâ sahipleri içlerine şeytandan kaynaklanan kötü, zararlı ve yıkıcı bir duygu veya düşünce doğduğunda hemen zihnî melekelerini harekete geçirerek doğru olanı bulma yolunda düşünüp taşındıkları; Allah’ın böyle durumlar karşısında nasıl davranmak gerektiğine dair uyarılarını, irşadlarını hatırlayarak basîretli yaklaşımlarıyla gerçeği, doğru ve isabetli tutumun ne olduğunu görüp ona göre hareket ettikleri ifade buyurulmaktadır. 

Müminin şeytanla ilişkisi bir karşılaşma ama fasık yani Allah’a itaat etmekten büyük ölçüde çıkıp dinin sınırlarını aşan kimsenin şeytanla ilişkisi yakınlaşma ve arkadaşlıktır.

Muhsin Kıraati’nin İnanç İlkeleri (Adl) kitabından alıntıdır.

Etiketler: inanç ilkeleri ، adl ، kötülük
captcha