Batı ülkelerinde Siyonist rejimin Filistin halkına karşı işlediği suçlara yönelik her türlü eleştiri sert bir şekilde karşılanıyor.
Necla Mahfuz’un El Cezire için kaleme aldığı yazıda Batı’nın insan hakları ve ifade özgürlüğü konularındaki ikiyüzlülüğünü açıkça ortaya koyduğu ifade edildi.
Makalede şu ifadeler yer aldı: Son yıllarda Batı’da, ifade özgürlüğü sloganıyla Batılı politikacılar tarafından desteklenen, meşrulaştırılan ve övülen çok sayıda Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırılar yaşandı.
Bu politikacılar, antisemitizm olarak tanımladıkları bir olguyla karşı karşıya kaldıklarında, tüm dünyada yankı bulan çığlıklar atan kişilerdir.
Bazılarının bilerek ve isteyerek Kur’an-ı Kerim’e hakarette bulunmak için Müslümanların dini günlerini seçmeleri ilginçtir. 2021’de Hollandalı aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders Ramazan ayında Twitter’da şu başlıkla bir video paylaştı: “İslam’a hayır, Ramazan’a hayır, İslam dininin özgürlüğüne hayır.”
Batı medyasında Kur’an yakıldığında veya Hz. Muhammed’e (s.a.v.) hakaret edildiğinde hep bir yaygara kopuyor. Ama Müslümanların kutsal alanlarına yapılan saldırının faillerini kınamak yerine, saldırıya öfkelenen Müslümanlara saldırıyor ve onları özgürlüğün düşmanı olarak etiketliyorlar!
O zaman soruyoruz: İslam’a karşı tüm bu suçlamalar neden? Kimse onları İslam dinini seçmeye zorlamadı. İslam’ın takipçileri dünyaya yönetmiyor. Kimsenin haklarını ihlal etmediler veya hiçbir ülkeyi işgal etmediler.
Müslümanların inançlarının kasıtlı olarak karalanması, sadece Kutsal Kitaplarının tekrar tekrar yakılmasıyla sınırlı değildir.
2012 yılında “Müslümanların Masumiyeti” adlı saldırgan bir film yayınlandı. Ardından Fransız dergisi Charlie Hebdo, Hz. Peygamber'in (s.a.v) kutsallığına hakaret eden karikatürler yayınladı ve bu durum tüm dünyadan Müslümanların yaygın protestosuna yol açtı. Ancak tüm bunlar görmezden gelindi. Fransa Cumhurbaşkanı da bu eylemi kınamaktan kaçındı ve fikir özgürlüğü olarak adlandırdığı şeyi savundu.
Batı ve Amerika, Müslümanların Kur’an’a hakaretin yasaklanması konusunda görüş birliği içinde olmalarına rağmen BM İnsan Hakları Konseyi’nin bu eylemi kınamasını engelledi.
Oysa Batılı ülkelerde birçok kişi, İsrail rejiminin Gazze Şeridi’ndeki soykırımına karşı protesto gösterileri nedeniyle güvenlik güçleri tarafından zorbalığa uğradı ve taciz edildi.
Bazıları Kur’an yakmanın siyasi bir amaç taşıdığını düşünürken Müslümanların kutsal kitabına yönelik her türlü saldırıyı meşrulaştırarak iki milyar Müslümanın duygularını hiçe sayıyor. Oysa bu eylemlerin hiçbiri bu dinden hiçbirşey eksiltmez ve takipçilerini azaltmaz.
Bu tür eylemler, başkalarının bu semavi kitapların içeriğini öğrenme merakını bile uyandırabilir. İslam ve Müslümanlar hakkındaki çarpık imajlarını düzeltmelerine yol açabilir ve tam da böyle olmuştur.
İsveç hükümeti Tevrat’ın yakılmasına izin vermezken İslam düşmanlarının Kur’an-ı yakmalarına pek çok kez verdi. Batılı pek çok politikacı Kur’an-ı Kerim yakılmasına karşı yapılan protestoları, inanç özgürlüğünün ihlali olarak niteleyerek kınarken, Müslüman inançlarına hakaretin kabul edilebilir ve normal olduğunu düşünüyor.
İsveç Stockholm Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Martin Schulter, Kur’an-ı Kerim’i yasalara uygun şekilde yakmanın Müslümanlara değil, İslam dinine saldırı olduğunu yazdı.
Batılı politikacılar islam’ın mukaddesatına hakaret ederek bunu kötüye kullanıyorlar.
2010 yılında Amerikalı Evanjelist papaz Terry Jones, Florida’daki kilisesinin dışında Kur’an-ı Kerim yakmaya yemin etti ve bir yıl sonra takipçileri bunu yaptı.
2012 yılında Afganistan’daki bir Amerikan üssünde bazı NATO askerlerinin Kur’an-ı Kerim’i yakıp çöp kutusuna atması, kanlı protestoları tetikledi.
Danimarkalı aşırı görüşlü siyasetçi Rasmus Paludan, 2017’den bu yana defalarca Kur’an-ı Kerim yaktı. Gözlemciler, onun seçimleri kazanmasına yardımcı olacak popülariteyi kazanmayı hedeflediğini, ancak siyasi çıkar sağlamak için ifade özgürlüğünü kullanarak nefret yaydığını düşünüyor.
Asıl sorun nefret saçan aşırı sağ değil, Avrupa ve Amerika’da bu siyasi harekete oy verenlerin sayısının giderek artmasıdır.
İnsan ne kadar ileri, medeni ve insancıl olursa, başkalarının inançlarına o kadar saygı gösterir, kutsallarına ve sembollerine tecavüz etmez, hiçbir şekilde, açıkça veya örtülü olarak başkalarının inançlarını hor görmez.
4268245