IQNA

Vahdet Haftasında birlik eylemlerine eleştirel bakış

8:46 - September 07, 2025
Haber kodu: 3488818
IQNA - İbrani-Batı projesine karşı İslam birliği projelerinin oynadığı rolü anlayabilmek için 20. yüzyılın başından günümüze kadar olan birleştirici deneyimlere eleştirel bir bakış açısıyla bakmak gerekir.

Vahdet Haftası vesilesiyle Arap siyasi analist Kasım Kusayr, Müslümanlar arasında birlik sağlamak için son yıllarda yapılan çalışmaları ele aldı. Yazısı şöyle:

Müslümanlar her yıl Hicri takvimin Rebiülevvel ayının 12’si veya 17’sinde  Hz. Muhammed’in (sav) doğum yıldönümünü kutlar. Bu tarihi çelişkiyi gidermek için İran İslam Cumhuriyeti, Rebiülevvel’in 12’si ile 17’si arasındaki günleri İslami Vahdet Haftası olarak ilan etmiş olup bu hafta boyunca tüm Arap ve İslam ülkelerinde konferanslar, kutlamalar, seminerler ve ortak etkinlikler düzenlenmiştir.

Peki bu birlik olma hedefi amacına ulaştımı? Büyük İsrail projesini uygulama girişimi karşısında, İslami birlik projelerinin bugün yeri nedir?

Vahdet Haftasında birlik eylemlerine eleştirel bakış

Arap ve Müslümanların 20. yüzyılın başından günümüze kadar yaşadıkları birlik olma deneyimlere eleştirel bir gözle bakmak gerekir. Böylece İsrail-Amerikan-Batı projesine karşı İslam birliği projelerinin oynadığı rolü anlayabiliriz.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında karşı karşıya kaldığı bazı büyük çalkantılarla birlikte Batı sömürgeciliğine ve Siyonist proje karşısında İslam dünyasının gerçekliğini yeniden şekillendirme ve birlik olma yönünde Şekib Arslan, Cemaleddin Afgani, Şeyh Muhammed Abduh, İzzeddin el-Kassam ve diğer âlim, düşünür, reformcu ve mücahitlerin çağrıları da dahil olmak üzere yeni çağrılar ortaya çıktı. Tüm bu çağrılar başarısızlıkla sonuçlandı ve I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu çöktü. Fransa ve İngiltere bölgeye hakim oldu ve Siyonist rejimi kurmak için Balfour Deklarasyonu ilan edildi.

Bu gelişmelerle mücadele için en önemli İslami hareket Müslüman Kardeşler’den geldi. Daha sonra İslami birlik çağrıları ve birlik olma konferansları düzenlendi. Bunlardan en önemlileri 1925’te Mekke'de ve ardından 1931’de Kudüs’te düzenlenen İslam Konferansı’ydı.

Başka İslam konferansları da Arap ve İslam ülkelerinde düzenlenmiş olup İslam ülkelerinin birliği, mezhepsel ayrılıkların giderilmesi, sömürgeciliğe karşı durulması gibi konular ele alınmıştır. Bunun yanısıra Müslümanların başlıca gündem maddesi Filistin meselesi olmuştur.

Müslüman toplumunu birleştirmek, mezhebi farklılıkları gidermek ve Filistin’in Siyonist işgali ve Filistin toprakları üzerindeki Batı egemenliği karşısında toplumu birleştirmek için yaklaşık yüz yıldır  onlarca düşünsel ve siyasi girişimde bulunuldu.

Müslüman âlimler, dinî merciler ve İslamî kurumlar tarafından diyalog, kitaplar ve çalışmalar yoluyla çaba sarfedildi. 1947’den bu yana dergiler yayınlanarak birleştirici araştırmalara yer verilmiştir.

Vahdet Haftasında birlik eylemlerine eleştirel bakış

İslam Konferansı Örgütü (daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı olarak yeniden adlandırıldı), kültürel ve fıkhî konularda siyasi boyuta odaklanan birleşik bir İslam çerçevesi oluşturdu. İran ayrıca, İslam Mezhepleri Yakınlaşması Dünya Forumu’nu kurdu ve Lübnan’da 1982’de Müslüman Alimler Derneği kuruldu.

Bölgesel entegrasyon ve Arap-Türk-İran-Kürt diyaloğu çağrısı yapan dernekler ve kurumlar da ortaya çıktı. Şeyh Yusuf el-Karadavi, 2004 yılında Dünya Müslüman Alimler Birliği’ni kurdu. BAE’de Müslüman Alimler Konseyi ve Londra’da İslami aydın ve aktivistleri bir araya getiren İslami Birlik Derneği de kuruldu.

Son elli yılda çeşitli Arap ve İslam ülkelerinde, Avrupa ve Amerika'da yüzlerce İslam birliği konferansı düzenlendi. Mezhebi farklılıklara ve çatışma yaratmaya yönelik kitaplara karşı birlik çağrısı yapılan binlerce kitap yayınlandı.

Ne yazık ki bu fikrî ve siyasî birlik oluşturma çabalarına rağmen, Müslümanlar arasındaki görüş ayrılıkları, siyasî, fıkıh, inanç, tarih veya çıkar kaynaklı olsun, devam etmektedir. İki ülke arasında siyasî görüş ayrılıkları ortaya çıktığında, dinî ve etnik farklılıklar da yeniden gün yüzüne çıkmaktadır.

Lübnan, Filistin ve bölgedeki bazı ülkelerdeki direniş güçleri arasında Batı sömürgeciliğine ve Siyonist projeye karşı direniş, İslam birliğinin en önemli tecrübesi olmuştur.

Siyonist projeye veya Batı egemenliğine karşı koyma çabaları arttıkça İslam ümmeti daha da birlik olmakta ve dinsel, ideolojik veya siyasal farklılıklardan uzaklaşmaktadır.

İslam ümmeti ne zaman Siyonist projeye karşı mesafe alarak siyasi çekişmelere, çatışmalara, iktidar mücadelelerine girdiğinde, dinsel ve ideolojik farklılıklar yeniden ortaya çıkar.

Bugün mezhepsel, dini veya milliyetçi farklılıklar çatışma ve savaş sebebi olmamalıdır. Tüm birleştirici deneyimlerin kapsamlı ve eleştirel bir okumasına ihtiyacımız var. Buda Arap ve İslam gerçekliğimize yeni bir yaklaşım, önceliklerin yeniden tanımlanması ve tarihsel farklılıkların nasıl aşılacağı konusunda yeni bir yaklaşım gerektiriyor.

Zafer ve başarının en basit kuralı Müslümanlar, Araplar ve ümmetin tüm kesimleri arasında birlik, beraberlik ve çeşitliliğin tanınmasından geçer. Bütün yollar Allah’a çıkar. Bu sayede, mezhepsel farklılıkların üstesinden gelebiliriz. Fıkhi veya fikri farklılıklar, tefrika ve çatışma sebebi olmak yerine, zenginlik ve güç kaynağı haline gelebilir.

Öyleyse deneyimlerimizden ders çıkarıp Büyük İsrail projesine karşı saflarımızı birleştirecek miyiz, yoksa bir kez daha dini, tarihi ve siyasi çatışmaların içine mi saplanacağız?

4303088

captcha