Tefsiri, “Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki muradını beşerin gücü oranında bulmaya yardımcı olan bir ilim dalı” şeklinde kısaca tarif etmek de mümkündür.
Konusu Kur’an tefsiri olan Tefsir ilmi, İslami ilimlerin en geniş alanlarından biridir. Tefsir, Sami dillerinde bir şeyi yüksek derecede ısıtarak eritmek anlamına gelen ve sonraki kullanımlarda rüya tabiri anlamını da kazanan f-s-r kökünden gelmektedir. Yüksek derecede ısıtılarak erime anlamı tabire yani tefsire taşınırken bir anlam değişikliği meydana gelmiş ve istiare ortaya çıkmıştır. Buda tıpkı madenden çıkarılan taş nasıl yüksek derecede ısıtılıp saf demir elde ediliyorsa kelimelerinde gizli anlamlarını ortaya çıkarmak için böyle bir süreç lazımdır.
Aslında tefsir, bir metinle ilgili olarak, tefsir edilen anlam ile metin arasında bir tür bağımlılığın olduğu bir anlamın yaratılmasıdır. Mukatta harfleri gibi ender durumlar dışında genel ayetler, okunduğunda bir ilk anlam ifade edecek şekildedir. Bunu tebadür (ani olarak zihne gelen) olarak adlandırıyoruz. Dil bilgisi temelinde ve ortak uygulamada oluşturulur ve herhangi bir özel faaliyet gerektirmez. Tefsir denilen şey, normal dil bilgisinin ötesinde bilgi veya becerinin sonucu olan ikincil anlamın veya tebadür olmayanın yaratılmasıdır.
Tefsir-ul Kur’an olarak bilinen eserlerin ilk örneği Miladi 750 ile 770 arasına kadar uzanmaktadır. Bunlar, Sahabe (Peygamberin (s.a.v) ashabının) ve Tabiun (Peygamber’in sahabelerinden sonraki nesil ) tefsir görüşlerinin bir sentezini içerir. Bu tür eserlerin bir diğer özelliği de müellifin tefsir fikirlerinin sahabe ve tabiun ‘dan alıntılar yapılırken kayıt altına alınmasıdır. Bu tür eserler Irak, Mekke ve Horasan'da görülebilir. Bunlar bilginin kök saldığı bölgelerdir. Şam ve Medine gibi daha geleneksel olan diğer bölgelerde, müfessirlerin Tefsir kitaplarını yazmaları çok daha uzun sürdü.
4. yüzyılın sonunda ve 5. kameri asırda (10. ve 11. yüzyıllarda) İslam dünyasında El-Ezher Camii, Nizamiye okulları ve onlarca başka önemli okulların kurulmasının ardından, İslam dünyasında dini eğitim sisteminde önemli gelişmeler yaşandı. Farklı uzmanlıklara ulaşmak için farklı bilimlerin birbiriyle birlikte ve farklı oranlarda eğitimini takip eden bu alanlar, İslami ilimler eğitiminin geleneksel imajını değiştirmiştir. Geleneksel ekollerin ortaya çıkmasıyla birlikte her bilimin konumunun ve işlevinin yeniden tanımlanmasına zemin oluşturulmuştur.
İlahiyatçılar, hukukçular, muhaddisler ve yazarlar da dahil olmak üzere çeşitli bilgin gruplarından tefsir kitaplarının yazarları, Kur’an’ı anlamak için tek boyutlu bir bakış açısını bırakıp Kur’an’ı anlamada çeşitli bilimlerin neticelerinden yararlanmak gerektiği gerçeğini kameri takvimin 5. yüzyılında (Miladi 11) kabul etmişlerdir. Tefsir dünyasının içindeki ve dışındaki bu önemli akımların toplamı, tefsir ile kelam , fıkıh ve benzeri bilimsel akımlar arasındaki ilişkinin 6. kameri yüzyıldan (Miladi 12) itibaren araçsal bir ilişki haline gelmesine neden olmuştur. Aynı halde tefsir çeşitli ilimlerden elde edilen neticeleri kullanan bağımsız bir akım olarak da kabul edilmektedir.
İlk yüzyıllardan kameri 6. yüzyıla kadar, tefsir doğal olarak kaynaklardan gelse de, tefsir kaynakları gibi bağımsız bir konu gündemde değildi . Ancak kameri 6. yüzyıl tefsir ilminin bağımsızlığının asrıdır ve bu bağımsızlık tefsir için yeni ihtiyaçları da beraberinde getirmiştir.
Müfessirler, tefsirde kendi ilke ve temellerini düzenlemeye, geçmiş asırların çok yönlü kazanımlarını içselleştirmeye ve bunları birlik ve ahenk içinde düzenlemeye şiddetle ihtiyaç duymuşlardır. Bu düzenleme yolundaki ilk adımlar, bazı müfessirlerin tefsirleri üzerine yazdıkları kısa ve uzun mukaddemeler şeklinde oldu. Onlarda bu kitaplarda daha sonra “Kur’an İlimleri” olarak adlandırılan bazı konuları gündeme getirdiler.
4070025