IQNA

Gül Ertik:

Anne ve babalar adeta “ibadet eder gibi" çocuk yetiştirmeliler

15:28 - December 14, 2022
Haber kodu: 3478553
Geçmiş dönemlerde öğretmen bilginin asıl kaynağı ve aktarıcısı, eğitimin ana unsuru idi. Ancak günümüzde öğrenciye yalnızca kılavuzluk eden bir rehber konumunda. Yani artık merkezde öğrencinin bizzat kendisi var.

Anne ve babalar adeta “ibadet eder gibiEğitim konusu tarih boyunca insanlığı ilgilendiren en önemli konulardan biri olmuştur. Biz de özellikle çocukların eğitimi konusuna yoğunlaşarak tecrübeli öğretmen Gül Ertik ile eğitim, öğretim, eğitimdeki hatalar, İslamda eğitim ve Peygamber’in eğitim metoduna ilişkin röportaj gerçekleştirdik. İşte röportaj metni:

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Gül Hanım, sorularımıza geçmeden önce eğitimci olmaya nasıl karar verdiniz bahseder misiniz?

Çok küçük yaşlarımdan itibaren öğrendiklerimi paylaşmanın, insanların öğrenme süreçlerine katkı sağlamanın, geniş kalabalıklara hitap etmenin beni müthiş mutlu ettiğini farketmemle birlikte kararım kendiliğinden şekillenmiş oldu.

Eğitim ve öğretimden aynı şeyi mi anlamalıyız?

Bu soruyu çok önemsiyorum. Çünkü eğitim gibi önemli bir kelimenin öğretim kelimesinin gölgesi altında bir sarmaşık gibi kök salmaya çalışması maarif meselesinin tamamen yanlış anlaşılmasına sebep oluyor. Açıklayıcı olması açısından kurbağaların üreme sistemlerini anlatmak bir öğretim faaliyetidir. Edep, haya, ahlak gibi konularda insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı süreç ise eğitimdir. Eğitimin ihmal edildiği bir öğrenme süreci bilgiyi de bileni de manevi açıdan topal bırakır.

İslam’da eğitim konusuna son derece önem veriliyor, bu konuda neler söylersiniz?

Bir din ki, elçisine "muallim" densin... İslam dini eğitim ile neyi amaçlıyor? Seküler eğitim anlayışı ile ayrıştığı noktalar nelerdir? diyerek soruları artırıp tek bir bağlama yönelmek istiyorum. Bana kalırsa İslam dininin eğitim yoluyla  hedeflediği temel umde  kişinin yalnızca bu dünyayı değil, ahiretini de inşa etmesidir. Belki de onu seküler olandan ayıran ve daha değerli kılan en önemli şey "ruh"a temas etmesidir. İslam dini eğitim yolu ile maddi alemle manevi alem arasında bir köprü oluşturuyor. Örneğin "Ey iman edenler kendinizi ve çocuklarınızı ateşten koruyunuz." ayetini izah eden İmam Gazali: Çocuğu terbiye, dünya ateşine yanmaktan koruduğu gibi cehennem ateşinden de korur şeklinde açıklama getirmiş. Böylesi hassas bir öneme sahip eğitim konusunun İslam’da gerekli değeri görüyor olması, bu dinin yüceliğindendir. Kur'an-ı Kerim'in ders niteliğinde birçok kıssaya yer verdiğini görüyoruz mesela. Allah, insanlığı adeta kıssalar üzerinden eğitiyor. Eğitilmeye müsait olmayanların ölülere benzetiliyor olması da bana çok çarpıcı gelir. İslam, adeta insana eğitim yolu ile bir dirilik vadediyor.

Peygamber efendimizin muallimlik yönüne dikkat çektiniz. Bu konuyu biraz daha açarsak, peygamberimizin nebevi eğitim metodu hakkında neler söylemek istersiniz?

Peygamberimizin elçilik vazifesi süresince ortaya koyduğu İslami eğitim modelinin, çağlar ötesinde dahi yankı bulmuş olduğunu görüyoruz. Cehaleti zirveden yuvarlayıp yerine şahsiyet temelli medeniyet inşa eden bir eğitim anlayışı. Çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşması, onları dinleyip onların dünyasına girmesi, alternatifler göstermesi, dua etmesi, öğreteceği konuyu anlatmadan önce yeni vereceği bilginin altyapısını yaşanılan çevreden benzetmeler yaparak hazırlaması, öğrettiği bilgiyi geçmiş deneyimlerle, yaşantılarla ilişkilendirmesi, duygu ve düşüncelerle ilişkilendirmesi, İslam'ı sadece teorik olarak öğretmekle yetinmeyip aynı zamanda hayatın bütün safhalarında ne şekilde uygulanacağını kendi davranışlarıyla göstermesi, sözleri ile davranışları arasındaki uygunluk ve eğittiği kişilerin bireysel farklılıklarını, kabiliyet ve kapasitelerini dikkate alarak öğretmesi, gerektiğinde çocuklarla gerektiğinde yaşlılarla ders halkasında diz dize oturması... Cahilliyye Devri'nin karanlığında boğulan bir toplumu 23 yılda imar, ihya ve inşa... Peygamber efendimizin eğitimci yönüne duyduğum saygı, hayret ve hayranlığı tüm kalbimle ifade etmek isterim.

İslam’da aile konusuna da çok önem veriliyor. Anne ve baba bir yerde birer eğitimci rolüne sahiplerdir. Bu konuda neler söylersiniz?

İslam’da aile kurumu son derece önemli bir yere sahip. Eğitimin ailede başladığı gerçeğini de hesaba katarsak anne ve babalara düşen sorumluluğun fazlasıyla büyük olduğunu ifade edebiliriz. Çocuklar aynı okulda, aynı eğitimi alıyorlar, ancak bazı çocuklar iyi, bazı çocuklar sorunlu yetişiyor. Aile faktörünün ne tür bir etkiye sahip olduğunun en çarpıcı örneklerinden biri bu. Anne ve babalar çocuğun kendilerine Allah’ın emaneti olduğunu, en iyi şekilde yetişmesi konusunda sorumlulukları olduğunu bilmeliler. Çoğu zaman anne babaların çocuklarının derslerini ve aldıkları notları, ahlaki gelişimlerinden daha fazla önemsediklerini görüyoruz. Oysa Peygamberimiz: “Anne ve babanın evladına verebileceği en önemli şey; güzel ahlaktır” buyurmaktadır. Çocuklar hayatına yön veren alışkanlıklarını: Yeme, içme, konuşma, tertip ve düzen, giyim kuşam vs. ailede öğrenir. Çocuklar insanlara karşı davranışlarını: Saygı, nezaket kuralları, paylaşma, misafire ikram etmek, insanlara yardım etmek vs. ailede öğrenir. Karakter, irade, vicdan, duygu gelişimi, güzel ahlak ailede gelişir. Sorumluluk alma, öz güven sahibi olma, iş yapabilme gibi beceriler ailede kazanılır.

İnançlarımız, ibadet alışkanlığı, iletişim, zorluklarla mücadele azmi ailede verilir... Anne ve babalar adeta “ibadet eder gibi" çocuk yetiştirmeliler.

Eğitim metotları da zamana bağlı olarak değişim gösteriyor. Belki on sene önceki yöntemler şu anki nesil için cevap vermiyor. Neler söylersiniz bu konuda?

İnsan yetiştirme sürecine olan bakış açısındaki değişim ve yeni öğrenme yaklaşımları metot değişikliğini de beraberinde  getirdi. Bir örnek vermek gerekirse; sayısal beceri geçmiş dönemde başarı için en temel kriter sayılıyordu. Bir kişi doktor, mühendis, avukat vb. olabilmişse zeki ve başarılı olarak tanımlanıyor ve itibar görüyordu. Ancak günümüzde özellikle çoklu zeka kuramı ile birlikte zekanın kendi içinde sınıflara ayrıldığı görüşü hakim oldu. Buna göre her birey farklı derecelerde çeşitli zekalara sahip olabilirdi. Hal böyle olunca iyi bir piyanistin müzikal zekasının, iyi bir sporcunun kinestetik zekasının gelişmiş olduğunu düşünmek gerekirdi.

Bunun dışında geçmiş dönemde gözlemlenebilir ve ölçülebilir davranışa odaklanan, bilgiyi temel alan eğitim sistemi yerini insanların kendi deneyimleri ve düşünmeleri sonucunda kendi bilgilerini ve zihinsel modellerini oluşturdukları şeklindeki yaklaşıma bıraktı. Bunun anlamı şuydu; "Her çocuk önceki bildiklerini yeni bilgilerle birleştirerek kendi anlamını inşa eder."

Burada öğretmenin konumuna da değinmek gerek elbet. Geçmiş dönemlerde öğretmen bilginin asıl kaynağı ve aktarıcısı, eğitimin ana unsuru idi. Ancak günümüzde öğrenciye yalnızca kılavuzluk eden bir rehber konumunda. Yani artık merkezde öğrencinin bizzat kendisi var.

Sonuç olarak eğitim ortamlarının öğrenciyi merkeze alan, onun keşif sürecini destekleyen, yeteneklerini ve becerilerini farketmesini sağlayan yapılandırılmış ortamlar olarak inşa edilmesi gerekliliği öğretim  yöntem ve tekniklerinin de değişimini gerekli kıldı.

Kimler eğitimci olmalı, kimler olmamalı diye bir soru doğru olur mu acaba?

Üzerine saatlerce konuşulabilecek bir konuya kapı aralayan çok yerinde bir soru. "Kimler eğitimci olabilir? " sorusuna cevap olarak sayısız madde sıralanabilir. Hayretini ve gayretini daima diri tutan, insan yetiştirme hünerine sahip, idealist, faziletli, feregatli, gözlerinden öğrencilerinin gözlerine sayısız ilham oku fırlatabilen, diliyle ve gönlüyle öğrencisini kucaklamayı bilen... Bu maddelere daha niceleri eklenebilir.

Kimler eğitimci olmamalı sorusuna müsaadenizle sevdiğim bir şiirden bir dörtlükle cevap vermek isterim.

“Ben bir gülüm, sen bahçıvan;

Çok açarsam eser senin,

Mis kokarsam hüner senin

Ama bir de soldurursan

Günah senin, günah senin..."

Ehil olmayan ellerde gül bahçeleri tarumar olmaz mı?

Doğru bilinen yanlış eğitim yöntemleri nelerdir, neler söylersiniz?

Bu konu çok geniş açıklama alanı olan bir konu. Ben yalnızca bir yönü ile ele almak istiyorum. Bana kalırsa "balıklara uçmayı, kuşlara yüzmeyi öğretmeye çalışmak" diğer bir ifade ile “et yiyenin önüne ot, ot yiyenin önüne et koymak" eğitimde doğru bilinen yanlışlardan da öte, adeta facia niteliğinde. Az önce bahsettiğim yaklaşımların yanında bir de böylesi bir gerçek söz konusu. Kendini keşfetmeye imkan bulamadan kalıplar içerisinde var olmaya çalışan, bunu başaramayınca sonbahar yaprakları gibi dalından kopup savrulan binlerce çocuk...

*Neşve tahsil ettiğin sagar da senden gamlıdır. Bir dokun bin âh işit kase-i fağfurdan* diyesim geliyor... Eğitim, zulme dönüşmemeli.

Eğitim sistemimizin en büyük eksiği sizce nedir?

Müfredata ve sınavlara  hapsedilmiş  nesilleri bir fikir ve ruh disiplini ile  yetiştirememek. Maalesef eğitim sistemimiz emperyalist emellere hizmet edecek bir anlayış platformu üzerinde. Derhal bu durumdan kurtulmanın çarelerini düşünmeliyiz.

Son zamanlarda sosyal medyanın da yaygın kullanımıyla, eğitim konusunda uzman olanların yanında uzman olmayanlar da ebeveynler için yönlendirmelerde bulunuyor, tehlikeli bir durum değil mi bu?

Sosyal medya uçsuz bucaksız bir veri akışı sağlıyor. Her gün saniyeler içinde dahi onlarca veri ile temas halinde oluyoruz. Sağlık, eğitim, ruh sağlığı... Her alanda fikir sahibi olduğunu iddia eden birçok insan çıkıyor karşımıza. Türkçede güzel bir deyim vardır. "Ayıkla pirincin taşını". Bana kalırsa  onlarca iyi örneğin içinde şayet işin ehli olmayan "taş"lar varsa, mutlaka ayıklanmalı. Akıl ve kalp bu durumlar için mükemmel bir süzgeçtir.

Âl-i İmran Suresi’nin 37. ayetinde Hz. Meryem’in eğitimine ilişkin önemli bir ifade var. Çocuk yetiştirmek “bitki yetiştirmeye” benzetiliyor ve bu, bazıları tarafından çocuk eğitiminde de bitkilerdeki gibi birçok faktörün etkili olduğu şeklinde yorumlanıyor. Bir bitki için nasıl ki uygun ortam, hava, ısı, oksijen vs önemliyse bir çocuk yetiştirirken de özenle yetiştirmek gerekir. Neler söylersiniz bu ifadeye ilişkin?

Çocuklar deyince aklıma yemyeşil bir bahçede filizlenen sayısız çiçek geliyor. Kendimi onların yetişmesi ve gelişmesi yolunda adeta bir bahçıvan gibi gibi hissediyorum. Bu bahsettiğiniz analoji, kendi zihnimde canlandırdığım resme benzerliği ile tebessüm ettirdi. Bitkilerin ihtiyacı olan yegane kaynak Güneş. Çocuğun ihtiyacı olan yegane kaynak sevgi... Bitki kökleri ile toprağa bağlanır. Çocuk kadim geçmişinden aldığı güç  ile serpilir, şahlanır. Bir tohumken yavaş yavaş yeşerip filizlenen bitki, çocuk eğitimi konusunda sebatlı olunması gerekliliğini hatırlatır. Uygun koşullar varsa bitki boy vermeye başlar, uygun çevre çocuğun kendini gerçekleştirmesine katkı sağlar... Şiir gibi bir süreç.

Gül Hanım son olarak hadislerde de eğitim konusuna sıkça vurgu yapılıyor, bu noktada size kılavuz olan ve sizi etkileyen bir hadis varsa bizimle paylaşır mısınız?

"Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz." Bu hadisi bir gül gibi yakama iliştirmek isterdim.

Çok teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için, nice güzel nesiller yetiştirme yolundaki kutsal görevinizde başarılar dileriz...

İlgili konular
captcha