Yüce Allah biz insanları imtihan maksadıyla yarattığını indirdiği kitabında çeşitli vesilelerle ifade etmiştir. Hiçbir insan bu imtihanın istisnası değildir. İmtihanın zaman ve koşullarını yine bizzat Yüce Allah belirlemektedir. İmtihanın maksadı; Allah’ın kendi sevgisini, yardımını ve mükâfatını hak edecek direnci gösteren kimseler ile aksi davranış gösterenleri bilip ayırması, insanın elindeki imkânlar ve karşılaştığı zorluklara rağmen üretebileceği en iyi eylemi ortaya koyması ve Allah’a olan güveninde ne kadar samimi olduğunun sınanmasıdır. İşte Allah bunu görmek istemektedir.
Fecr suresi Mekke döneminde inmiş olup 30 ayettir. 30. Cüzde yer almaktadır. Mushaftaki sıralamada seksen dokuzuncu, iniş sırasına göre onuncu suredir.
Sure, adını birinci ayetteki “el-Fecr”kelimesinden almıştır. Fecr, tan yerinin ağarması vakti demektir.
Fecr suresi, İmam Hüseyin (a.s) Suresi olarak da bilinir çünkü İmam Sadık’tan (a.s) gelen bir rivayete göre, 27. Ayetteki Nefs-i Mutmainne ifadesi İmam Hüseyin (a.s)’dır. Bazı tefsirlere göre, Fecr suresinin 2. ayetindeki “Leyli aşr” on gece, Muharrem ayının ilk on gecesini ifade etmektedir.
Fecr suresinde Ad kavmi, sütünlarla dolu İrem (sütunlu cennet bahçeleri), Semud kavmi, Firavun kavminin akıbetleri ve Allah’a olan isyanlarına dikkat çekilir. Surede insanın nimet ve zorluklarla İlâhi imtiha tabi tutulduğu hatırlatılır. Daha sonra bu imtihanda kâfirlerin başarısız olmasının sebeplerini açıklıyor. Kıyamet gününde cehennemi gördüklerinde inkar edenlerin hayatta yaptıklarından pişman olduklarını ama hiçbir işe yaramayacaklarını söylüyor.
Bu surede isyan ve Allah’ı tanımazlığa götüren dünyaya bağlılık tenkit edilerek dünyayı ahirete tercih edenleri dünya ve ahiret azabı ile uyarmaktadır. İnsanın nimet verildiğinde bunun Allah’ın onları onurlandırdığı için olduğunu yoksulluğa düştüklerinde de Allah katında değersiz olduklarını düşündüklerini belirtiliyor.
Birinci grup, sahip oldukları yanlış yanılgıları nedeniyle pek çok yanlış işler yaparlar ve hatalarını görmezler. İkinci grup, yanlış tasavvurlarından dolayı inkar ederler.
Ama gerçek olan şudur ki bir insana servet ve güç verilmişse yada fakirleşmişse bunun nedeni ilâhi imtihan için olup bu imtihanlar yoluyla ahiretteki durumlarının ne olacağını belirlenebilir.
Allah’ın nimetleri veya bu dünyada insanın başına gelen meşakkat ve sıkıntılar, birer İlâhi imtahan olup insanın ölümden sonraki dünyasını en iyi şekilde yaratabilir. Ancak İlâhi imtihanlar görmezden gelinirse insana kıyamete kadar ahiret azabından başka bir şey kalmaz.
Dünyadaki insanlar içinde nefs-i mutmainne’ye (iman esaslarına inanan, İslam’ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiç şüphe ve tereddüdü olmayan, neticede Allah ile bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefistir) sahip olanlar imtihan ve musibetler karşısında Allah’ı zikretmekle kalbi sükûnet içinde olan kimse, ahirette kurtuluşa erer.