Ölüm anıyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet ve rivayet bulunmaktadır. Bu haller melekûti ve gayb alemindedir.
*Kâf suresi 19. ayeti: “Bu durumda iken ölüm sarhoşluğu kaçınılamaz bir gerçek olarak çöküverir. (Ona şöyle denir:) “İşte bu, senin kendisinden kaçıp durduğun şeydir!”
Bir gün ecel gelip insan son anlarını yaşarken dünya ile şuur bağlantısı kesilecek, sekerat (ölüm sarhoşluğu) hali yaşanacaktır. Sarhoş bir insan nasıl kendisinin veya başkalarının kendisi hakkında söylediklerini anlamıyorsa, ölüm anını yaşayan insan da ölümün kendisine ilişkin korkuları, akraba ve sevdiklerinden ayrılma korkusu sonucunda şaşkınlığa uğrar, kafası karışır ve ürker. Kur’an ve hadislerden bu hal ölüm sarhoşluğu olarak anılır.
*Mü’minûn suresi 99-100. ayetleri: “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım” der. Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”
*Münâfıkûn suresi 10. ayeti: “Her birinize ölüm gelip, “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın.”
Secde suresi 12. ayeti: “O günahkârları rablerinin huzurunda başlarını önlerine eğmiş halde şöyle derlerken bir görsen: “Rabbimiz! Gördük ve işittik; bizi geri gönder de rızâna uygun işler yapalım, artık kesin olarak inandık!”
*Kıyâmet suresi 26-29. ayetler: “Hayır artık çok geç! Can boğaza gelip dayandığında; “Yok mu bir şifacı?” dendiğinde; (Hasta) bunun beklenen ayrılış olduğunu anladığında; Ve bacaklar birbirine dolaştığında;” Kur’an insanları eğiten cehaleti ortadan kaldıran en güzel kitaptır.
Bu ayetlerde insan her an dünyadan ve peşinde koştuğu her şeyden koptuğunu bilir ve kalbini dostlarına, çocuklarına, karısına kapatır.
Kur'an-ı Kerim, Vâkıa Suresi 83. ayet ve sonrası bir insanın bu dünyadan nasıl ayrıldığını anlatır.
Hz. Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’da ölüm anından şöyle bahseder: İnsan bu dünyadan ayrılırken ve öteki dünya ile karşılaştığında her türlü şaşkınlık, özlem ve ayrılığı içinde hisseder. Bir insanın ölüm anında başına gelenler tarif edilemez.
İnsana ölüm geldiğinde bedeni boşalır, rengi solar, dili bağlanır, kişi hâlâ görür ve duyar ama artık konuşmaya gücü yetmez. Hayatını ne şekilde ve hangi yönde geçirdiğini kendi kendine düşünür.
Gerçekten bu kadar açık ayet ve hadislere ve ardı ardına yapılan uyarılara rağmen hâlâ insan gaflet içinde olabilir mi?
Muhsin Kıraati’nin İnanç İlkeleri (Mead) adlı kitabından alıntıdır.