MÖ 4. yüzyıl önce felsefe ciddi bir şekilde Sokrates’in görüşleriyle gelişmeye başlamış olup 6. yüzyıla kadar felsefenin ciddi bir ilim dalı olarak kabul edilmesi yaklaşık bin yıl sürmüştür. Ancak bu kelime Kur’an’da kullanılmamaktadır. Bazı insanlar, Kur’an’ın felsefe ile hiçbir ilgisi olmadığını söyleyebilirler. Ama gerçek şu ki Kur’anın temel kavramları ilk bakışta görünenden daha önemlidir.
Kur’an’da ve Arap Yarımadası’nda felsefe ile eşanlamlı olan felsefe dışında bir kelime kullanılmıştır. Bu kelime Arap dilinde nispeten eski bir kökene sahiptir ve Yunanca ‘felsefe’ kelimesi marifet için kullanılıyorsa, bunların Arapçadaki eşanlamlısı ‘hikmet’ kelimesidir.
‘Hikmet’, Kur’an’da 20 defa geçmektedir. Ragıb İsfahani’nin Müfredat Kur’an Kavramları Sözlüğü kitabında yazdığı şekliyle ‘hikmet’ kelimesi, hakikate ilim ve akıl yoluyla ulaşmak demektir. Hikmet, ne akıl ne de tek başına ilim değildir, bilakis ilmin ve aklın tatbik edilmesinin bir ürünüdür.
Kur’anda bu kelime bir çok durumda kullanılmıştır. Tamamen aynı anlama geliyor. Bu kelimenin Kur’an-ı Kerim’de kullanılması, Platon'un eserlerinin metinlerinde felsefenin anlamına çok yakın bir anlamı akla getirmektedir.
Bakara suresi 269. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar." Ayet açıkça Hikmet’in Cenab-ı Hakk tarafından bahşedildiğini ve bir hayır kaynağı olduğunu söylüyor. Bu iki özellik, Platon’un felsefe olarak tanımladığı şeyde de mevcuttur.
Bunların yanı sıra ‘akıl ve akılcılık’ da aslında felsefi yöntemin yardımcılarından biridir. Kur’an bu felsefi yardımcılara sayısız örnekte işaret eder. Kur’an’ı baştan sona okurken İlâhi kitabın her bir sayfası herkesi daha derin düşünmeye ve bilgiyi aramaya davet eder. Bu da ister istemez okuyucuları felsefeye yönlendirecektir.
Bütün bunlara ek olarak, Kur’an’ın ana konuları, en önemli felsefi konularla da örtüşmektedir. Allah, maneviyat, insan, ilim ve ahlak, Kur’an ile felsefenin ortak konularıdır.
Kaynak: İranlı felsefe araştırmacısı Ali Mehcur'un konuşmasından alınmıştır.
4074459