IQNA

Araştırmacı yazar Zeynep Erkut IQNA için kaleme aldı:

Kimliğini Arayan Kadın

13:39 - December 14, 2022
Haber kodu: 3478593
Araştırmacı yazar Zeynep Erkut IQNA için kaleme aldı: Bizim kadının konumu nedir, kadının değeri nedir gibi problemlerimiz yok, bizim insan-ı kamil problemimiz var.

Kimliğini Arayan KadınTarih boyunca üzerinde en çok konuşulan ve araştırmalar yapılan konu kadın konusudur desek abartmış olmayız. Diri diri toprağa gömülme sürecinden “toplumu inşa eden en önemli varlıktır” tezine ulaşılma sürecinden günümüze hâlâ da en çok tartışılan konu olma özelliğini korumaktadır. Kadın açısından bakıldığında da henüz nereye ait olduğu sorusu cevap bulabilmiş değil. Her ne kadar çeşitli kimlikleri üstlenmeye çalışsa da pusulasını yitirmiş bir kayık gibi savrulmaktadır. 16. yüzyılda ilk günahın sebebi görülen, topluluk içinde konuşmaları, ayinleri yönetmeleri, öğretmenlik yapmaları, ilaç olabilecek şifalı şeyler hazırlamaları yasaklanan kadın, 19. yy. Aydınlanma süreciyle birlikte artık toplumsal kabul gören bir varlık olmaya terfi eder. Ama bu terfi de kadına daha fazla yük ve daha acımasız bir kimlik yükler. Kadın artık ucuz işçi gücü olarak sermaye sahiplerinin malzemesi olmuştur. Kadının iş gücünün paylaşılmaması için evlilik yaşının ileri çekilme propagandaları, buna binaen erkeklerin cinsel ihtiyaçlarının karşılanması sorunu, kadını bir başka küçük düşürücü kimliğe bürümüş ve bu iş gayet normal bir durum olarak algılanmıştır. Yok sayılmaktan, çıkar ilişkilerinde bir meta olmaya terfi (!) etmiştir. 20. yüzyıla gelindiğinde artık kadınlar, daha çok şey öğrenmiş, daha özgür düşünmeye başlamış, kendi kararlarını kendileri verecek seviyeye gelmişler ve o yüzden tüm zincirlerinden kurtulup cinsiyet üstü bir seviyeye ulaşmışlardır. (Ne demekse?) Peki bu seviye ulaşan kadın, aradığı kimliği bulduğunu iddia edebiliyor mu? Ulaşılması gereken seviye bu seviye mi? 

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım”

Allah-u Teala insanı yaratmaktan söz ediyor ve kendi halifesi olarak adlandırıyor. Yaratılış gayesi insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olması. Bunu kısaca insan-ı kamil olarak adlandırabiliriz. Kamil insan tüm insani sıfatlara sahip olan insan değil, Allah’ın sıfatlarının kendisinde tecelli ettiği insandır. Allah’ın sıfatlarının alemde şekillenmesidir insan-ı kamil olmak. Alemin bütün hakikatlerinin kendisinde toplandığı ve onda zahir olduğu varlıktır insan-ı kamil. Rahman’ın tecellisinin onda müşahade edildiği insandır. Dikkat edilirse tüm bunlarda kullanılan kelime “insan” kelimesidir. İnsanlığın çıkmazı bu noktadan başlıyor; insanın varlığını anlamaya çalışırken cinsiyet kavramıyla yaklaşmak bir sorunu çözerken başka bir sorunun başlangıcı oluyor. Sorun cinsiyette aranmamalı veya konumlandırılmaya çalışılmamalıdır. Sonuçta İslam toplumunda bu mesele şüpheye yer bırakmayacak derecede açıktır: “Üstünlük ancak takva iledir.” Bizim kadının konumu nedir, kadının değeri nedir gibi problemlerimiz yok, bizim insan-ı kamil problemimiz var. Tek boyutlu değerlendiriyoruz meseleleri. Kendimize olgu ve örnek seçerken, karakterimize uygun olan tarafı seçip diğer yönleri ihmal ediyoruz. Hz. Fatıma’ya bakış açımız da böyle. Ya ev hanımlığını dikkate alıp o yönde kendimizi geliştirmeye çalışıp diğer alanları boş bırakıyoruz, ya ilmi yönünü dikkate alıp, aile konusundaki tarafı görmezden gelip orayı ihmal ediyoruz, ya toplumsal mücadele yönünü örnek alıp, manevi ve ibadet boyutunu görmezden gelip o alanda eksik kalıyoruz.

Oysa Hz. Fatıma (as) Allah’ın tüm sıfatlarının kendisinde tecelli ettiği bir şahsiyettir. Onu en iyi anlatan kelime bu olmalı: İnsan-ı kamil. Rahmet sıfatının tecellisi olarak babasının annesi, eşinin huzur kaynağı, yoksulun, muhtacın ilk çalacağı kapı, rububiyet sıfatının tecellisi olarak eğitimci, topluma yol gösteren, fitneler karşısında basiretle yol gösterici kısacası tüm kemal vasıfların vücut bulmuş hali. O yüzden onu tanımaya yönelik bakışımız her yönünü kapsayacak şekilde olmalı. Anne ve eş kimliğini ilim öğrenmeye tercih etmek veya tam tersi anne ve eş kimliğine bürünüp ilim öğrenmekten vazgeçmek, sosyal konulara kulluk ve ibadet konusunu tercih etmek şekilde bir yaklaşım bizi ancak geriye götürür. İmam Sadık (a.s): “Kadir gecesinin manası Fatıma’dır. Her kim Hz. Fatıma’yı tanırsa Kadir gecesini anlar.” buyuruyor. Kadir gecesi yani bir insan ömründen (bin aydan) daha hayırlı olan bir gece ve Kur’an’ın tamamının insanlığa sunulduğu gece. Kadir gecesinin manası Hz. Fatıma ise bu, şu manaya gelir, Kur’ani yaşantının şekil bulmuş hali onun hayatıdır. Kur’an nasıl çağlar ötesi bir kapsayıcılığa sahipse Hz. Fatıma’nın (as) hayatı ve şahsiyeti de o derece kapsayıcı ve hayatın tüm alanları için örnek ve olduğudur…

 Zeynep Erkut

captcha