İbrahimi dinlerden biri olan Yahudiliğin Peygamber’i Hz Musa ve mukaddes kitabı Tevrattır. Kur’an’da Yahudiler etnik bir grup değil dini bir grup olarak tanıtılırken, Beni İsrail’den de bir kavim olarak bahsedilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in Yahudilere bakışı nispeten olumsuzdur. Ancak İsrailoğulları, Kur’an-ı Kerim’in farklı şekilde ele aldığı bir kavimdir.
Beni İsrail, Hz Nuh’un gemisine binenlerin soyundan gelen bir kavimdi. “Mûsâ’ya kitabı verdik ve “Benden başkasına güvenip dayanmayın” diyerek o kitabı İsrâiloğulları’na bir hidayet rehberi kıldık. Ey Nûh ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelenler! Bilesiniz ki Nûh çok şükreden bir kul idi.” (İsra Suresi 2-3 ayetleri)
Onlar, Allah’ın diğerleri arasından seçtiği Yakup Peygamber’in torunlarıydı. “Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi diğer topluluklara üstün kıldığımı hatırlayın.” (Bakara Suresi 47. ayet)
Allah, Hz Musa’dan Hz İsa’ya kadar peygamberlerin çoğuna kitabını vahiy etmiştir. “İsrâiloğulları’na sor: Onlara nice apaçık âyet verdik! Kim Allah’ın nimetini kendisine geldikten sonra değiştirirse bilsin ki Allah cezalandırmada çok şiddetlidir.” (Bakara Suresi 211. Ayet)
Onlardan Allah’a verdikleri sözü yerine getirmeleri istendi. “ Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size vaad ettiklerimi vereyim. Asıl bana itaatsizlikten sakının.” (Bakara suresi 40. ayeti)
Peki ne yaptılar? Ahitlerini bozdular, putlara tapmaya başladılar. Hz Musa’yı yalnız bıraktılar. Bir zamanlar Mûsâ kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Allah’ın size lütfettiği nimeti hatırlayın. Zira O, içinizden peygamberler çıkardı, sizi hükümdarlar yaptı ve âlemlerde hiç kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim! Allah’ın sizin için (vatan olarak) yazdığı kutsal topraklara girin, sakın geri dönmeyin, sonra kaybedenler siz olursunuz.” Dediler ki: “Ey Mûsâ! Orada zorba bir topluluk var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Ama oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz.” Korkanlar arasından Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki (yiğit) adam şöyle dedi: “Kapıdan üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin.” İsrâiloğulları, “Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!” dediler. Mûsâ, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet” dedi. Allah buyurdu ki: “Öyleyse onlar yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmak üzere oradan (kutsal topraklar) kırk yıl mahrum bırakılmışlardır. Artık sen yoldan çıkmış toplum için üzülme!” (Mâide suresi 20-26)
Allah’ın kitabını bırakıp peygamberleri yalanladılar ve onlardan bir kısmını öldürdüler. “Andolsun biz İsrâiloğulları’ndan kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse, bir kısmına yalancı dediler, bir kısmını da öldürdüler.” (Maide Suresi 70. ayet)
Sonunda dinin esasını öyle inkar ettiler ki, onlardan kâfir olanlar Davud ve İsa bin Meryem (as) tarafından lanetlendi. “İsrâiloğulları’ndan kâfir olanlar, Dâvûd ve Meryem oğlu Îsâ diliyle lânetlenmişlerdir. Çünkü onlar isyan etmişlerdi ve sınırı aşıyorlardı.” (Mâide suresi 78. ayeti)
Ancak Allah yine de onları yok etmemiş ve Allah’ın rahmetine dönmelerinin yolunu açmıştır. “Umulur ki rabbiniz size acır. Ama eğer yine fesatçılığa dönerseniz biz de cezayı tekrarlarız. Biz cehennemi kâfirler için ebedî bir ceza yeri yaptık.” (İsrâ suresi 8. ayeti)