Hırs İslamî literatürde genellikle mal, mevki, şöhret, ilim gibi maddî veya mânevî imkânları elde etme yahut daha genel olarak belli bir amacı gerçekleştirme hususunda kişinin bütün benliğini saran tutkular için kullanılır.
Tamahkâr ve açgözlü insan diğer insanların başaramadığı pek çok şeyi başarır. Ama açgözlülüğü yüzünden kaybettiği kazandığına değer mi? sorusu her zaman akıllardadır.
Kur’an-ı Kerim’de dikkat çekilen olumsuz ahlaki özelliklerinden biri olan hırs, toplumun saadetinin önünde bir engeldir.
Allah Bakara suresi, 96. ayetinde şöyle buyuruyor: “Yemin olsun ki, onları insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun; müşriklerden de çok; her biri ister ki bin sene yaşasın. Oysa çok yaşatılması hiç kimseyi azaptan kurtaramaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.”
Hırs, insanı ihtiyacından fazlasını biriktirmeye zorlayan, yıkıcı bir huy ve doğru yoldan çıkaran bir ahlaktır. Hiç birşeyden doymak bilmeyen haris insan nekadar su içerse içsin doymak bilmeyen bir hastalığa yakalanmış kimsedir.
Hırs kelimesini tek bir cümle ile tanımlamak istersek haris insanın doymak bilmeyen bir zahmet ve çabayla daima ızdırab içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Açgözlü ve tamahkâr insanların hayatları acı ve ıstırapla doludur çünkü tüm dünya onların olsa bile asla razı olmazlar. Sürekli mal ve mülk yığarlar ama bunlardan lezzet alamazlar. Bu dünya ebedi olmadığında yığdıkları herşey mirasçılarına kalacak bu dünyada yanlarına kefenden başka birşey alamayacaklar.
Hz. Ali (a.s.) açgözlülüğün ebedi bir acı ve zahmet kaynağı olduğunu söyler.
Hümeze suresi 1-3. Ayetlerinde bu insanlar Allah tarafından lanetlenerek şu şekilde bahsedilmiştir: “Arkadan çekiştiren, ayıp kusur arayan, servet toplayan ve onu sayıp duran herkesin vay haline! O, malının kendisini sonsuza kadar yaşatacağını zanneder.”
Dünyayı elde etme hırsı insanı mahveder ama hırs her durumda kötü değildir. Allah, peygamberi insanlara hidayet konusunda haris olarak tanıtmıştır. Yani insanın kendi hiadyeti ve gelişimi için sosyal işlerinde haris olması ve azla yetinmemesi gerektiğini gösterir.
Tevbe suresi, 128 ayetinde şöyle buyruluyor: “Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size çok düşkündür, müminlere karşı şefkat ve merhamet doludur.”