En’âm suresi 50. ayeti: “De ki: “Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım.” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”
Allah bu ayette Peygamber Efendimiz’in gaybı bilmediğini, melek olmadığını ve ilahi hazinelere sahip olmadığını söyler. O da diğer insanlar gibi bir beşerdir. Ve ne yaparsa yapsın ona bu basireti veren vahye dayanmaktadır. Bu basiret karşısında sıradan insanlar kördürler. Bu yüzden ayette “Hiç kör ile gören bir olurmu ? “ denir. Bu basirete sahip bir kişi binlerce köre rehperlik edebilir.
Aslında şöylede söylenebilir; insanlar kör değillerdir hakkı batıldan ayıran ilahi fıtrata sahiptirler. Ancak insanın cehaleti, gafleti ve nefsani hevesleri bu fıtratın üstünü örterek nurdan yararlanmasını engeller. Peygamber onların fıtratındaki perdeyi kaldırır ve onlara hakikati görebilecekleri bir nur getirir.
İnsanlar Peygamber’in melek olduğunu veya Allah gibi gayb bilgisine sahip olduğunu zanneder. Oysa o da diğer insanlardan farklı değildir. Yer, içer, pazarda dolaşır, evlenir, çocukları olur. İnsanlarla istişarelerde bulunur ancak nefsani arzularına uymaz, yumuşak kalpli, dürüst, güvenilir ve vahiy ile yönlendirilir. Hiçbir zaman batıl yola düşmez. Bütün iyi insani erdemlerle süslenmişlerdir.
Düşünür ve araştırmacılar Hz Muhammed’in (s.a.v) ayrıcalığının halk insanı ve dininin insanların maddi, manevi, sosyal ve ahlaki ihtiyaçlarıyla uyumlu olmasından kaynaklandığına inanır. Bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Müneccim ve kahinlere inananlar bana iman etmemiştir”.
Üstad Muhyiddin İlahi Kumşei’nin “Kur’an ile 365 gün sohbet” kitabından alıntıdır.
4124219