Peygamberlerin ayrıcalıklarından biri kendilerinde vahyin inmesi ve bu vesileyle Allah ile irtibata geçerek O’nun mesajını almalarıdır.
Kur’an-ı Kerim’in Enbiyâ suresi 7. ayetinde önceki Peygamberler hakkında İslam Peygamber’ine şöyle buyruluyor: “Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz kimseleri peygamber olarak gönderdik; eğer bilmiyorsanız kitaplar hakkında bilgi sahibi olanlara sorun.”
Vahiy hakkında bazı sorular bulunmakta olup bunlardan ikisini inceleyeceğiz:
Neden bize Vahiy olmuyor?
Nasıl bir radyo tüm dalgaları ve sesleri almaz ise bütün kalplerde vahyi almaya hazır değildir. Kalbin tamamen ilham ve vahiy almaya hazır olması için saflık, takva ve daha onlarca ön koşul gereklidir. Vahyin muhtevasının doğru anlaşılması, ancak sağlıklı kalplere, takva sahibi insanlara ve salih müminlere ihtiyaç duyar.
Hadid suresi 28. Ayetinde şöyle buyuruluyor:"Ey iman edenler! Allah’a saygısızlıktan sakının ve resulüne iman edin ki size rahmetinden iki kat versin, aydınlığında yürüyeceğiniz bir nur lutfetsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir."
Bu ayetten anlıyoruz ki, bırakın vahiy ve Cenab-ı Hakk ile doğrudan iletişim bir yana, açık görüş ve doğru yolu gösteren nur bile herkese verilmemiştir.
Enfâl suresi 29. ayeti: “Ey iman edenler! Allah’a saygıda (takvâ) kusur etmezseniz, O size bir temyiz kabiliyeti verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lutuf sahibidir.”
İnsanda iyi, güzel ve doğruyu kötü, çirkin ve yanlıştan ayırmasını sağlayan bir temyiz yeteneği bulunmakta olup insan aklı bu tanıma için hazırdır. Fakat her zaman hırs, şehvet, bencillik, kışkançlık, kadına, çocuğa, mal ve makama aşırı düşkünlük gibi insan akılını bulandıran ve yaşamdaki durumları doğru anlamasını engelleyen şeyler her zaman vardır. İşte burada takva yağmuru bu tozu kaldırırsa, akıl gerçekleri olduğu gibi tanıyabilir.
Toplumda gazeteler, radyo ve televizyonlar, reklamlar onun bunun heva ve heveslerine veya dünyevi isteklerine göre idare edilirse insanların kafaları karışır ve kimin haklı kimin haksız olduğunu ayırt edemez hale gelirler. Taassub, inat, hevesler bir kenara bırakılır, kitle iletişim araçları bencillikten söz edilmezse, insanlar tahrik edilmez ve kendi hallerine bırakılırsa toplumun kendisi birçok doğruya ulaşabilir ve birçok yanlışı görebilir.
Bakara suresi 282. ayetini okuyoruz: “Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.”
İnsan kalbi ayna gibidir ve eğer üzerindeki tozu silersek Allah’ın nuru ona yansır. Vahiy almak bir yana hakikatı anlamak ve öğrenmek bile temiz ve saf bir kalp ve sağlıklı bir ruh gerektirir.
Hakka suresi 44-46. ayetleri: “Eğer peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık.”
Muhsin Kıraati’nin İnanç İlkeleri (Nübüvvet) kitabından alıntıdır.